ÖNSÖZ !..

Allah'ın selamı rahmeti, dünyanın emniyeti islam'ın beli ve omurgası 'maneviyatın' merhamet ve marifet kaynağı Hüseyni meşrep direniş cephesi ile masum ve mazlumların üzerine olsun.

Deccalin takipcileri ilahlarını gölgelededikleri emperyalist güçlere ‘o kadar iman ediyorlardı'ki herşey onların istekleri doğrultusunda gerçekleşeceğini sanı- yorlar'dı...

Hakikat olan ise;

Alemde‘ki herşey ‘din ahlak maneviyat dairesinde’,

iki kural bağlamında; Vahy’in/ışığın öne aklın/gölgenin arkaya alınması kalbin maneviyat ve adalete meyletmesi insanların din‘e uyması ile Rahmani hal hz Ali efendimiz meşrebin‘de Peygamberinin izine düşüp Allah’ın hesabına yatkın hazırlanması ile gercekleşir.

Veya

aklın/gölgenin öne Vahy’in/ışığın arkaya alınması kalbin siyaset ve menfaate meyletmesi din’in insanlara uydurulması  ile şeytani hal muaviye meşrebin‘de insanların şeytanın hesabına yatkın hazırlanıp izine düşmesi ile gerçekleşir… ancak, insanların şeytanın izine düşmesi sonucu Allah(cc) ile arasındaki bağ kopar; böylece şeytanı ilah edinenler, "Allah’ın hesabı gereği“ dünyada ve ahiretde kaybedenler‘den olur.

Bu iki kural asla bir araya gelmez; ve sonuçların gelişmesi sadece zaman ile ilgilidir, ama Allah’ın vadi/adaleti gereği asla değişmez... açıkcası, belki ibret alırlar diye Allah (cc) bazı olaylar (Ehl'i Beyt) üzerinden alemi imtihana çeker muaviyenin/şeytanın takipcilerini bertaraf eder. Hak hakikat arınmış ehli maneviyat ve adalet asrına insanları hazırlar iken siyaset menfat mazlahat ehli devamlı baskı zülüm ve yıldırma usulleri ile karşı gelir... yani onlar Ehl'i Beyt üzerinden din'in hakikatına karşı gelir; böylece Hak ile Batıl  kazanan ile kaybeden ayırt olur. Hacı Bayazıt

>    Olayların gelişimi faillerin tanıtımı ve yazarın mücadele hali ile ilgili bir Mektup

Bismillahir Rahmanir Rahim

Bir gece Kulu Muhammed Aleyhisselamı yatağından alıp ayetlerini göstermek için, ‘Miraca çıkartan’ Allah’a Hamdü Senalar olsun. Onun Şanlı Resülüne salatı selam olsun. Ehl’i Beyti ile Ashabına selam olsun. Onlarını izine takip eden Allah’ın dostlarına evliyasına velilerine mücedditlerine müctehitlerine imamlarına selam olsun.

Fetullah Gülen hoca  

Geçtiğimiz aylarda bir demecinizde belirttiğiniz gibi; bizim çalışmalarımızdan ancak şeytanlar rahatsızlık duyar gerçeği açıklamalarınıza binaen Allah(cc) yüreğinizdeki azmi kaleminizle birleştirip diyarı islamın dört bir yanına aydınlık saçan islamın ana esası ‘gücünü islamın hakikati Ehl’i Beyt imamları ile dinin beli ve omurgası maneviayat’dan alan müslümanın inanma ve yaşama halini kayıt altına almış meshepin itikatda iki amelde dört imam’ının izinden çıkartıp ‘dolayısı ile yukardaki islamın yolundan sapıtıp’, ihtiras saltanat ve baronluklarının menfaiti için muaviyenin takipcisi şeytanın izine düşürenlere karşı üstün ve daim eylesin.

Hoca efendi her insanın bir seceresi olur. benim ise atalarım muhtemelen Osmanlı Padişahı ikinci Bayezid zamanın’da mukaddes beldelerden gelip Türkiye ile Suriye arasına yerleşmiş soyu Hz Hüseyin efendimiz den gelen kimseler’dir. Daha sonra birinci Dünya Savaşı yıllarında dedelerimin bir kısmı Anadolu’nun iç kısmına gelmişler. Küçüklüğüm’den beri bazen üzerime sıkıntı gelir daha sonra o taraftan gelen bir hal ile rahatlardım. Meğer gelen soyumuzun Hz Hüseyin efendimizden olması imiş. Bu hali 1995 yılında hapishanede öğrendim. ‘O zamana kadar gizlemişler’ yaşı olgunlaşsın çocukları olsun diye!

Hoca efendi inananlar için nasıl ki İlahi Adalet Kübratül Mahkeme’den kurtuluş yok. O hesap günü, bir tarafta Kur’an’ı Azim, bir tarafta, Kur’an ile hesaba çekilecek Amel defteri olacaksa. Ahiret hayati ile sonuçlanacak dünya hayatında Müslüman ufkuna din ahlak maneviyat dayanağına’da adaleti alıp İnsan hak ve hukukunu gözetmek zorunda’dır.

Bundan dolayı müslümanın üç hedefi olmalıdır.

Birincisi gönülleri fet etmek, bu ancak takva ile mümkün. İkincisi korunmak şartı ile dost olmak. Müslüman korunur yukarıdaki bahsi geçen ‘yoldan sapmayıp’ şeytanın izine düşmez ise maneviyat tahrip olmayıp adalet sağlanır. Üçüncüsü düşmanlık kazanmamak.

Hoca efendi insanlar kötülüğe meyilli değildir, her türlü kötülüğü insanlara şeytan telkin etmektedir... Bundan dolayı müslümanın yüreği ve kalemi muaviyenin takipcisi şeytanın hizbi üzerine olup tahribat yollarını açığa çıkartarak’ bertaraf edip insanların uyarılması olmalıdır. Bu maneviyat mimarlarının görevi sosyal hayatın dengesidir.

 Bütün insanlar İslam fitratı üzerine yaratılmıştır. Daha sonra ailesi ve çevresi onu bulunmuş olduğu ortama göre; Müslüman gayri Müslüman veya değişik guruplara fırkalara göre yetiştirir.

Allah(cc) ayeti celilesinde ‘bir imtihan vesilesi olarak’  "Sizi kavimler halinde yarattık, tanişip koklaşasınız.“ Bu Hüküm’den anlaşılan, ‘Ya benim boyam kokum’ yukarı’daki Edillei Şer'iyeyi takip ederek din’im İslam üzerinde anlaşınız doğru yola geliniz; yada kendi fenfatleriniz üzerin’de din’im islamı kullanarak bozmayınız, bozulmayınız anlamı çıkmaktadır.

İslam Allah’ın kullarına dünya ve ahiret huzuru için seçtiği hayat nizamı’dır. Maneviyat islamın omurgası ve belidir tasavvuf ve tarikat  olgunlaşma haline usül ve zemin hazırlar... ama tarikat iki kısım’dır; hak olan kemer ve köprüler ile islam dairesini muafaza eder insanları maneviyat ve adalet asrına hazırlar; şeytanslı olan islam dairesini tahrip eder ‘tahräbat yolundan’ insanları cehenneme sürükler!

Dini manevi ve ahlaki insanlar Allah’ın kubbesinin altındaki kültür sutunları ve dünya hayatını devam etdirmesi için sebepleri’dir. Kargaşa ve kaosun olduğu bölgelerde, insanların maneviyat’dan uzaklaşıp "kendi ihtiras ve menfaatlerin’de uzlaşarak“ maneviyat ve adalet direğinin yamulması yatmaktadır; dolayısı ile yamulan taraf  üzerine diğer taraf doğal olarak kayıp gelmekte; denge bozulduğundan dolayı.

Hoca efendi iman sahibi Allah’dan utanan hesap gününden korkan insanlar şeytanın isditrac ve sihirlerini deşifre edip yardımcılarını bertaraf etmek ile asrın görevlileri’dir. Bu insanlar zulmetin karanlığına sıyrılmış islamın maneviyat ve adalet aydınlığı, ikttisiadi ve sosyal hayatın rengi ve dengesi, Allah’ın Veli kulları ve erleri’dir. insanların hesap günü, Allah(cc) ayeti celilesinde belirtmiş olduğu, Onlar mahşere önlerinde sürücü insi ve cinni şeytanlar ile sürülecek’dir. ‘Bu İlahi uyarı ile’ insanların insi ve cinni sürücü’den kurtulması islamın beli ve omurgası maneviyat ile mümkün.

Küçüklüğüm’den beri islami gazete ve kitapları okur  içerisinde bulunan, Allah(cc) ismi ve ayetlerden dolayı muafaza ederim. Hiç bir zaman bunların açık olarak bulunduğu odada uzanıp yatmadım. Misafir olduğum yerlerde bulunsa, yatacağım zaman üzerini bir şey ile kapatırdım. 1990 yılında, bir müddet evimizde kiracı kalan Musab hoca, evin duvarına ayet yazmış. Hoca taşındı biz oturduk, evi yeni boya yaptık, fakat ayetin olduğu yeri yapamadık’ devamlı yatacağımız zaman, başımızı o tarafa getirip üzerini küçük halı ile kapatırdık... Kendimi bildim bileli hiç bir Cami’de ayağımı uzatıp oturmadım. Yazı yazmayı çok severim ve Allah(cc) isimlerini çok yazarım bu kendiliğin’den oluyor. Yazdığım yazılar yırtmak zorunda olursam, Allah(cc) ve Peygamber efendimizin isimlerini yazıların içerisin’den alıp muafaza ederim. Açılan yerler sanki kuş yuvası gibi olur.

 Hapishane hayatım’da bundan dolayı yardımcı askerlerinin kalplerinden havalanıp saldırmak için gelen şeytanlar’dan Allah(cc) koruyup geldikleri yeri belli etti.

Hapishane’de dört sene dört ay aynı oda’da kaldığım insanlar devamlı ekmekleri tuvalete atarlar, "Ben onları oradan çıkartıp, ekmek için ayrılan yere bırakırdım.“ Tarih 27.01.1995 de Hz Hüseyin efendimiz’den geldiğimi öğrendim. Ondan beri hiç ayağımı ayaküstüne atıp oturmayıp yatağın içinde dahi iki ayağımı bir birin’den ayrı olarak uzatıp yatmadım.

Türkiye Gazetesinin çok faydası oldu. Hürriyet gazetesinde Mehmet Nuri Yılmaz beyin, Hakikat marifet tarikat şeriat namaz’ın (kalbin namaz ile meşgul olması) içerisinde’dir... ve sigara fetvası... sanıyorum Yalçın Bayer beyin, birader şu sigarayı bırak tavsiyeleri... Nemrut’un ateşin’den korumak için ağzında su getirip; "safımız belli olsun diyen kuşun misali“ bana manevi destek olup; ufka, maneviyata güzel ahlaka olan yönümü pekiştirip irademi biledi. 1999 yaz ayında, Ankara ve Kırşehir’de Saidi Nursi  gurubu birçok İnsan ile tanıştım. Ben onları yeni tanıyordum ama onlar beni sanki önceden tanıyorlarmış gibi oluyor’du. Allah(cc) yar ve yardımcı- mız olsun. Hacı Bayazıt 26.10.2003

>    Bu Mektup’dan sonra Hoca efendi mektup’daki manevi fikri ve fiziki hali ‘kendisine yönelmiş tenkit’ ve Hz Hüseyin efendimiz’den gelen soyumu ‘kendise tehdit’ olarak algıladı.

>    Cevap olarak "Basın yolu ile“ Ahlak numünesi adamın ahlakına bakın, mesajı verdi... yani, taraftarı hizbine telkin ediyor ‘tarih’de olduğu gibi’ engel olun, karalayın, itibarsızlaştırın iftira atın; diyor.

HUT SURESİ. Ayet 118, Rabbin dileseydi bütün insanları bir tek millet yapardı (fakat) onlar ihtilafa düşmeye devam edecekler’dir. Ayet 119, Ancak Rabbinin Merhamet rettikleri müstesnadır. Zaten Rabbin onları bunun için yarattı. Rabbin (Andolsun’ki Cehennemi tümüyle insanlar ve cinler ile dolduracağım) sözü yerini buldu:

1.İslam dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.1

Hacı Bayazıt                          Wien, 20.04.2006

Alser Strasse 30/26, 1090 Wien

 

An Das    

Beszirksgericht Josefsatadt

Florianigasse 8, 1082 Wien

KONU: 028 1 C 131/05p–13 

Alemleri muntazam şekilde idare eden Allah(cc) hiçbir şeyi tesadüfe bırakmaz. İnsanlar din ahlak maneviyat dairesinde tahribat sıkıntı ve musibet veya imarat rahmet ve bereket kısmında istihdam ediliyor.

İsa Aleyhisselam buyurmuştur’ki "Bir gün düşünmeye çekindikleriniz, aydınlık’da açığa çıkacak ve onu çatıların başında haykıracaksınız.“

Eisenstadt’da tarih, 20. 09. 1995 Mahkeme’de Hakim Alfred Ellinger tercüman Nermin Durdane’ye sordu? Bak bakalım kafasının denginde ışık görüyor musun dedi. Nermin Durdane evet, dedi. Hakim, O zaman burda kalıyor, dedi. 

Bu arada, melun şeytan araya girmek için yaklaştı,  üfürdü, Hakim Ellinger kızdı ‘yüzünü buruşturup’ kalbini dönder’di dilinin ucu ile ‘tüf’ dedi... Savcı da, Bayazıt Sana’da ceza vereceğiz 5 ay açık cezan var; dedi. Hakimin orda bırakması, Savcının ceza istemesi, Peygamber efendimizin, "Cehennem köpekleri“, olarak lanetlediği... İsa Aleyhisselamın "kötü din adamları su yolunu tıkayan kaya gibidir, suyun önünü keser“... Kötü din adamları kanalizasyona benzer, dışardan bakınca sanat eseri gibi görünür, içi pislik doludur. Tarih, 10 veya 11. 2005 yazar Abdurrahman Dilipak beyin kamuoyuna duyurduğu; "yerden sökülmüş kemirgen bitki gibi mahlukun dünyaya yayılacağı“, "şeytanın imtihanın’dan geçmiş, hatmelere iştirak eden süleymancıların önün’de siyah futbol topu büyüklüğünde yerden sökülmüş bitki gibi kemirgen mahlukun dünyaya yayılacağı haberi ile şeytan ve yardımcılarının açığa çıkması içindi. 

Yıl 1988 Wien’den Türkiye’ye telefon edip bir kadın istemişler; Türkiye’den (Osman) M.Cemil Şahin’le evlenen Melek’i göndermişler. Melek Wien 7, Ayasofya Cami’sine gelip davet edenler ile tanışıp ‘Wien 7 deki evimi bulup’ Bohçacı satıcı kılığında eve girip, "hanım ve çocuklarıma yaklaşıp nefeslerini alıp“ hafızasına yerleştirmiş... Çünkü kalbi şeytanın füze rampası gibi... yani, şeytan gideceği yere belli insanları dolanıp ‘güç toparlayıp’ açık ve gizli küfür ile son yerden hareket ediyor.

Yıl, 10.1993 Süleymancı hocalar ile işyerime ortak oldum. Bunun üzerine ailem ısrar ile Türkiye’ye izine çağırdı. 1993 Yılbaşı haftası Ankara’da bacımın evinde misafir bulunuyordum; Kırşehir’deki bacım’da eşi ile birlikte gelmiş oturuyorduk. Ben kitap okuyordum; eniştem "bana laf atıyor tartışmak istiyordu, bir ara bacım müdahele etti.“ Çok ileri gidiyorsun ‘ışık geliyor’ dayanamazsın, hem oğlan partiyi kapatdırıyor, dedi.

Benim bir şeyden haberim yoktu... ‘Işık geldi’ki Eniştem dayanamadı bilinçaltında’kini konuştu; (Sümme Haşa) Benim Peygamberim Erbakan, dedi... Sonra ‘mahcup oldu, vaziyeti kurtarmak için’ hocam oğlana söz geçirir, dedi.

Şeytanslı hale gelmiş tarikatın sol ayağı dişi tarafından Zahit Kotku efendi ‘Erbakan hocaya nefes vermiş’, Erbakan hocanın önüne dişi şeytanı katıp siyaset yapması için icazat vermiş... ‘Eniştem bu yüzden’, hocam oğlana (şeytana) söz geçirir, dedi. 

Devamı olarak gelen ışık’da bacıma ‘tahribat devresini tamamlayan şeytanın oğlan tarafı sağ ayağı münafıkların (Süleymancılar) beslendiği suyun kesilip anlarının sanlarının unutulduğu’da gösterildi. ‘Münaf- ıklar Kur’an kursundan beslendiği için’ Devlet Kur’an öğrenme yaşını yukarı çekti. Müslüman ile münafık ayırt edilmediğinden dolayı müsübet geneli etkiliyor.

Bacım münafıkların meydana çıkması için; - tarikat sınıfında dini müzik, şüpheli ve haram ile nefs’ler sarhoş edilip ‘aklın öne Vahy’in arkaya alınması ile felsefe ve menfaatin esas alınıp’, hanımların öne sürülmesini şifreleyip - "dünyanın dikkatini tehlikeye çekmek için“ anam orda bir kadın var (Metin’in karısı) ne Osmanlı kadını; dedi... Böylece şeytan diğer ayağı münafıkları meydana sürdü ‘açığa çıktı’ insanlar uyandı.

Aydınlıkta görüldüğü şekilde 28 Şubat.1997 de Parti kapatılıp ‘sol ayak dişi taraf berteraf edilince.’ Diyanet İşleri Başkanlığı kalanları Nurcular ve Süleymancılar olarak iki ayak üzerinde toparlayıp "meshep çatışması ve teröre zemin hazırlayan unsurlar olarak belgeleyip“ Kitap halin’de devletin bütün birimlerine dağıtmış.  

Din’de insanların günah işlememesi günahtan korun- ması mümkündür.

12 Ehl’i Beyt İmamın Peygamber efendimiz'den sonra’ki mücadelesi itikatda iki amelde dört imamın itikat ve ameli meseleri (Meshep) kayıt altına almasın’da köprü ve güç kaynağı olmuştur! ‘Ama sonra gelenler’ imamların manevi fikri ve fiziki halini yaşamadığı için "sürüklenip“, kayıt altına alınan itikat ve ameli hallere muahalif fetvalar ile din’de tahribat "meshepcilik“, yolları açmışlar. Bu yüzden  müslümanların bir kısmı 12 Ehl’i Beyt İmamı ‘günahtan korunan’ masumiyet dercesin’de bilir. Diğer kısmı’da "12 Ehl’i Beyt İmama muhalifet ederek“, 12 tarikat gurubu olarak müslümanı bölüp her biri "bir tahribat yolu ile şeytanı Namaz’ın 12 şartın’dan ‘biri  için’de gizleyip’  ırki ve bölücü duygular ile ...”kalbin deriliklerine iterek“, şüpheli ve haram ile besleyip, ‘siz günahsız olunabileceğine inanıyorsunuz şii’siniz’, biz günahsız olunabileceğine inanmıyoruz; eğer biz günah işlemez isek Allah(cc) günah işleyecek insanlar yaratır biz  sünniyiz“, diyerek’... "günah işlemeyen ‘Ehl’i Beyt ve takipcilerini öteleyip“, insanları günah işlemeye telkin ve teşvik ediyorlar... Böylece dünya şeytan yardımcıları ve hizbi ile musibet ve kaosa hazırlıyor.

Bu olayların Mahkemeler üzerinden kamuoyuna açıklanması masum ve mağdur olmuş insanların üzerimiz’de olan haklarıdır. Vermiş olduğumuz mücadele insanların manen ve madden korunduğu islam dairesini muafaza eden tarikatın hak aydınlık tarafının; islam dairesini tahrib eden tarikatın şeytanslı karanlık tarafına karşı hukuki meşruiyet alanı içerisinde mücadelesi. Bu sebep ile Sachwalterschaft’ın kaldırılması dava dosyamın Sachwalter olmadan görülmesi dileğimdir.  Hacı Bayazıt

1.İslam dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.2

M a h k e m e l e r

Hacı Bayazıt, Garsten 25.01.1999

Justizanstalt, 4451 GARSTEN

 

Staatsanwaltschaft Eisenstadt Landesgericht

Steyr Bölge Mahkemesi

 

Sorgulamanın başladıgı gün ve saat

Gün: 10.03.1999  Saat:13:00

Dosya no.: 16Hs19/99g Dosya no.: 27b.Vr.1824/99

Dava: Osman Cemil Şahin’e karşı

İştirak edenler

Hakim:Dr.Brigitte Wallmann

Katıp: VB Nussdorfer

Tercüman: Olcay Karadeniz

 

Türkçe olarak kapsamlı bir şekilde, kaleme alınan ve ifademin ekinde bulunan yazıda, Osman Şahin’e yaptığım tüm suçlamalar beyan edilmiştir. 

"Tarih, 28. 11. 1994 Rembrand Str 24. 1020 adresinde’ki Fırınımın üzerin’de evim olan adres’de öğlen üzeri küçük Oğlum ve Kızım ile birlikte bulunuyordum.” Mahalle polisinden telefon geldi; kendilerine ‘hakkımda bir dilekçe geldiğini’ karakola kadar gelip görüşmemi istedi. Ben’de şu anda evde çocuklara baktığımı ‘hanımım Okula Oğlum ve Kızımı almaya gittiğini’ söyledim! Memur, eve hanım gelince gelmemi, istedi. Bende, çocukları doktora kontrole götüreceğimizi ama doktor’dan sonra gelebileceğimi belirttim. Memur, o halde ben geleyim, sen saat 12 de evde bulun, dedi... Bende tamam dedim.

Ama pek çok memur geldi ne olduğunu şaşırdım, ‘arama yapacaklarını’ heroin aradıklarını söylediler. Heroin kelimesini ilk defa duymuştum ’o nedir’ diye sordum? Onlar’da şaşırdılar ‘eliyle sigara içiyormuş gibi yapıp’ haşış haşış dedi.

Bende o halde buyurun, arayın dedim. Her tarafı aradılar, ‘memurun birisi’ "benim eski tekstil firmasıyla ilgili çantayı karıştırıyordu“, birden bana döndü bir kart gösterdi. O anda, kartı benim çanta’dan aldığını düşündüm!.. Bana kartdaki ismi tanıyıp tanımadığımı, sordu? Türk mü, Kürt mü? dedi. Baktım kart’da Baybasın yazıyordu, herhalde Türk dedim; "çünkü yıl 1987 den 1990 kadar türk firmaları ile tekstil işi yapmıştım“ Memur, O halde tutuklandın, dedi. Tutuklu 2-3 ay içerisinde bu isim’den bahsetmediler; yaklaşık 3 ay sonra, bu adamın dosyada suç ortağı ve Kürt olduğunu öğrendim. 28.11.1994 Polis bürosun’da polisler İtalyanları ve M.Demirbilek’i sordular. İtalyanları M.Demirbilek vasıtasıyla tanıdığımı söyledim. Nasıl tanırsın? Mehmet Demirbilek’i dedi. ben’de bilmiyorum iş adamıymış, italyanlar’da alacağı varmış, dedim; Memur güldü! Ne iş adamı, bu aracı adam, dedi.

İtalyanlar hakkında sordu? "Ben’de Mehmet’in alacağ- ından dolayı, birinci Wien‘de kahve içtiğimizi, İtalyanların beni davet ettiklerini, ama ‘daha sonra bir adam’, elinde çantayla gelince bunlardan huylandığımı ve hemen yanlarından uzaklaştığımı söyledim.“ İtalyanların kartını verdim. Memurlar O kartı sana ne zaman verdiklerini biz biliyoruz dediler. Bunları Tercüman tercüme etti. Memur İtalyanlarla Eroin işi konuşup, konuşmadığımı sordu. Bende öyle bir şey konuşmadım, dedim. Memur soracağım! dedi. Kalkıp öbür odaya gitti. Konuşmuşsun dedi. Bende hayır konuşmadım, diye diretince kompütürd’en geri çıkardı. Tercüman Serdar Bilge’nin yanında ben’de imzaladım.   

Böyle şeylerle ilk defa karşılaşıyordum, O aksam genç bir Memur beni öbür binaya götürdü. İyi bir Memurdu "Senin bir suçun olmadığını biliyoruz, Hakim Seni Mahkemede bırakır“ dedi. Aslında "O akşam’da bırakılacaktığımı“ ama bir şey olduğunu söyledi. Bu arada Avukat tutulup dışardan olaya sirayet edilmeye başlandığını sonra’dan anladım. Polis Memurları ‘evden iki çanta almışlardı’ bu çantaların nereden alındığını bana sordular. Ben’de Wien’de bir Mağaza’dan Hanım ile Melek ismin’de arkadaşı  birlikte aldıklarını söyledim, Melek’in adresini vermiştim... Memurlar bu arada hemen Melek ve kocası Osman irtibat kurmuşlar!

29.11.1994 de serbest bırakmadılar; 3 gün sonra hakim seni çağıracak hakim bıraksın dediler. Ama bir şey bilmediğim için tutukluluğumu gerektirecek ifade vermedim, ‘olması da mümkün değildi’... Ama sorgulama sırasınca benim bilmediğim bir şeylerin olduğunu fark ediyordum... tarih, 09.01.1995 de Avukat’dan öğrendim; telefon kayıtların’da birşeyden haberimin olmadığı anlaşıldığı; ‘ama soruşturma boyunca’ tutuklu kalmamı memurların istediğini ‘bu olay ile ilgili belge’ aradıklarını; ‘ben bu adamları içer’de gördüğüm için’ dışarıda’ki şahısların benim’le irtibat kurup ‘delilleri yok edebilecekleri endişesin’den dolayı’ Mahkemeye kadar tutuklu olmamı istediklerini; söyledi.

Tarih, 09. 02. 1995 de küçük Mahkeme oldu. Savcı önemli bir şey sormadı, daha önceden hazırlamış olduğum, İtalyan ve Mehmet Demirbilek le ilgili ifadeleri vermek istedim, Savcı almadı "şimdi onları okumak uzun sürer“ biz bunların bir şey yaptığını sanmıyoruz, ‘bu ay soruşturma bitince’ gelecek ay Mahkeme yapacağız, o zaman verirsin, dedi... "Bu arada“ Mehmet Demirbilek’in avukatını kimin tuttuğunu sordu? Ben’de bilmiyorum, dedim. Tutukluluk süresini tarih, 09.04.1995 tarihine kadar uzattı... "ama bir gün sonra bana, öyle bir Mektup geldi’ki adeta ihbar nitelikli.“ Bu hali Osman C. Şahin  ile karısı Melek’in yazdığını sonra anladım“... Tarih 30.10.1995 de Osman’ın evine telefon ettim karısı ‘Melek telefon’da söyledi’ ‘Biz yapamadık’, yani, ‘ayıp ettik’ dedi.

Tarih, 20. 09. 1995 de Mahkeme üç gün sürdü ‘tahliye olup’ Ailem ve Çocuklarım ile olmayı beklerken; 4. sene ceza verdiler. Hemen ceza’ya itiraz edip neden ceza verildiğini araştırmaya başladım.

Tarih, 25. 01. 1995 de Wien Landesgerich’de Mahkeme oldum. Dava konusu tarih, 1992 Banka’dan 600.000 Ös kredi alınması üzerine. Mahkeme salonun’da hanım Ayşe Bayazıt, Osman Şahin, başka bir Bey ve Hanım vardı. Savcı 5 ay açık ceza istedi, ‘itiraz edecektim’ arkada oturan Osman ‘duyabileceğim şekilde’ aman itiraz etme, aksi taktir’de Çocukların Vize problemi oluyor; dedi... Tercüman Hasan Aytekin’de başı ile doğruladı ‘ben’de itiraz etmedim’ Hakim, Bayazıt şu anda soruşturma suresin’de hapistesin, ‘onun için bu Cezayı veriyoruz’ yatmış olduğun günler bu Ceza’dan kesilmesi için, dedi. Bende itiraz etmedim.

Mahkeme salonun’da bana ceza verildiğini duyan Osman çok sevindi ‘tamam şimdi’ bizde hemen ifade vereceğiz "borçlu gösterir Mektuplar yazacağız“ ayrıca Emin’de (kardeşi) görüşe gelince o da ceza yükleyecek; dedi. Bu konuşmaları orada bulunanın hepsi duydu. Osman’ın bu tavrın’dan bir şey anlamadım; orada bulunan Hanım ve Bey’den de utanmıştım... "O anda, orada olanları anlayacak durumda değildim.“

Tarih, 27.01.1995 Eisenstadt’a görüşüme geldiler; Noter’de  getirmişler fiırınım işlerinin takip edilmesi ve Ortaklarım’dan ‘alacağım 700.000 Ös alınması’ için! Osman ‘görüşme esnasında’ Türkiye’de hapiste olduğunu duymuşlar ‘herkes bayram ediyor’ Vekalet verirsen, buradaki işleri’de biz halledeceğiz, dedi. Aslında senin bir suçun olmadığını biliyoruz, ‘yakında çıkarsın’ senin içer’de olmana biz sebep olduk, dedi. "Ailevi halimiz’den haberi olduğunu söyledi.“

Karısı devamlı bize gelirdi ve Ayşe’nin çok iyi arkadaşı idi.  O kadar iyi arkadaşı’ki son günler ‘bizim evde’ banyo dahi yapıyordu... Bana Kur’an öğretecek kadar Ayşe ile samimi olmuş... Ayşe’ye söyletiyor’du!

İnsan görünümlü şeytan bu kadın tarih, 1988 "bu olayların açığa çıkmasını engellemek için“ Wien’e gelmiş; Ayasofya Camisin’de davet edenler ile görüşüp 1070 Wien’deki adresimizi bulmuş; "Bohçacı satıcı kılığında eve gelmiş“ Ayşe ile tanışmış bir şeyler satmış, ama ‘Oğlum ve Kızım olduğu için’ daha fazla yaklaşamamış... Gördüklerini Türkiye’ye bildirmiş; Türkiye’den Evlen etrafında kal; demişler. Osman ile dernek’den tanıştığımız için onun ile evlenmiş.

"Allah(cc) o zaman bizi içerde tutarak koruyor...“ Bunları’da açığa çıkartarak, her iki dünyada rezil usva edip cezalarını hazırlayıp azabına yaklaştırıyor; bunun için "imtihan ediyor“...

Saygılarımı belirtip bu insanlar ile Mahkeme huzurun’ da karşılaşacağım günü büyük bir sabır ile bekliyor bunun için seviniyorum. Hacı Bayazıt

1.İslam dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.3

Hacı Bayazıt                                    Tarih, 25.02.2000

20.03.1957                              

 

Rebublik Österreich                             Zahl:0001427

Bundesasyamt Außenstelle Wien, A-1030 Wien  

 

Betriff: Beshwerde gegen Beschluss.§ 6.z.2. Asylgesetz

1997.BGB.´.1.1997/76 (Asy1G)idgt.als.

 

Nedenler

1997 yılında yürürlüğe giren iltica yasasının, 26 maddesine uygun olarak iltica başvurum haklı sebeplere dayanmakta’dır.

İltica hakkı tanınması için koşullar; Austurya’da size iltica hakkı verilmesi için, Irkınız, dininiz, milliyetiniz, belirli bir sosyal guruba dahil olmanız, veya bir Politik görüşü savunmanız nedeniyle tatbikata uğramanızdan haklı olarak korkmanız nedeniyle ‘yurtdışında bulunduğunuza ve Ülkenizin himayesi altına girmek istemediğinize’ inanılması ve Mülteci özelliğini ‘sona erdiren’ yada hariç tutan bir durumun olmamamsı’dır. Tarih, 02.02.2000 İltica başvurum yukardaki İltica sdebeplerini içermek- tedir.

1:Osman Cemil Şahin ve ailesi ‘örgütlenmiş gurubu’ şahıs değil ‘insanların üzülmesiyle mağduriyetiyle kan ve gözyaşıyla beslenen’ şeytanı faaliyet gösteren Uluslar arası örgütlenmiş gurup; mafıa usulü ile çalışan.

2:Osman Cemil Şahin, karısı, kardeşi ve örgütü, inanan insanların değer verdiği her şeye zarar vererek, tahrip ederek ve insanların koruduğu değer verdiği; "bütün mukaddes varlıklara ve eserlere  eziyet ederek“ şeytanlaşıyor, ‘şeytanla irtibat kurarak’ şeytanın dişi ve oğlan iki ayağından birine bağlılığına dair "imtihan olup“ halk içerisin’de şeytanın yerini alıyor.

3:Halk içerisinde örgütsel faaliyetleri; bir kap içinde’ki suya bakıyorlar, "ellerinde bulunan resmi suyun içinde hareket ettiriyorlar“ yaklaşık 20-25 dakika "su’daki hareketi“, doğrudan veya ikinci şahısların zemin hazırlaması ile şeytan hedef alınan yere "hareket eder halde taşıyor“ ve telkin atıyor’... veya ‘üzerlerine sinmiş -hastalık- hali’ başka birine Hal olarak taşıyabiliyorlar.

İltica kapsamına giren bu nedenlerden dolayı oturma izni isteyerek, bu insanların ‘bana çocuklar ve hanıma  yaptıkları eziyet ve tahribatın hesabını’ kanun ve kamu vicdanına vererek her suçlu gibi çezalanmalarını ilgili mevki ve insanlardan talep ediyorum. Hacı Bayazıt   

1.İslam dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.4 

Hacı Bayazıt                        Wien, 01.03.2000

20.03.1957.                                  26.04.2000 

Hernalser Str 8.12     

 

Österreiche Innenmisterium   

1010 Wien, Herrn Gasse 7

 

Saygı ile İlgili Makam

Bakanlığınıza, Ankara tarih, 09.08.1999’de dosyamı gönderdim... Wien, 20. 01. 2000 ve önce Wien ve Eisenstadt Savcılığına yapmış olduğum ‘şikayetleri gönderdim’... Lütfen bunlar hakkında kanunu işlem yapılarak tutuklatılmasını istiyorum.

Yaklaşık 5 sene’dir ailece bu insanların manen bedenen ve madden baskısı ve tehdidi altın’da bulunuyoruz... Lütfen bu insanların bizlere yapmış olduklarını yazarken dahi "haya perdelerimin titrediğini hissediyorun“ ama bunların yaptıklarını bildirmezsem çocuklarım ailem ve insanlar ben’den davacı olabilirler.

Wien 20'de oturan Hüseyin Aslanın büyük kızının kaynanası; Osman’ın karısının belden yukarısı çırıl çıplak resmini su’da dans ettirirken; "benim su’da dans edenin ‘Resim olduğunu anladığımı’ kadının parmaklarını fark ettiğimi anlayınca“, bana ağır şekilde hakaret etti... O günler ‘ne zaman tuvalete girsem’, Hüseyin Aslan’ın karısının ’Osman’ın karısı Melek hakkın’da iç gıcıklayan erotik sözleriyle rahatsız edildim.

Zulümlerinin bu kadar şiddetli olmasının sebebi "bulundukları bataklığa beni çekmek istemeleri“ bataklığın üzerinden  Rabbimin beni su ile geçirmesi. 

Yıl 28. Şubat 1997 sonrası "bir ses, Bunu durdurun’,  dedi... bu ses’den sonra insafsızca saldırdılar başladı; 1997. Mayıs’a kadar Osman’ın karısı Melek devamlı oda arkadaşlarımı bana karşı tahrik etti; Mesela, Ramazan Boğatekin isimli arkadaşa telkin yoluyla ağır spor yaptırdı "sol kolunun ağrımasını sağladı“, sonra babasına hameyli getirtti sol bileğine taktırdı; akadaş tuvalate girip taharetlenince şeytan kadın güçlendi, "Oda’nın içerisinde ‘eteğini savurarak’ gezindi“ durdu.

Daha sonra ben Öğlen namazını kılarken; çırıl çıplak anadan doğma seccademin üzerine uzandı; ‘beyaz  banyo suvetinde’ önünü yeni traş edip üç siyah nokta yapmış birisi yukarda ikisi aşağıda "yüzüne’de hanımım Ayşe’nin resmini tuttu“... O anki olayın vahametin’den Bina sallan’dı.  

Bu insanlar Firavun gibi Tanrı’lık iddiasında bulundu.

Allah(cc)’da bunları Firavun ve ordusu gibi baktıkları suda boğdu. Bu insanlar ile manevi ailevi ve maddi davam var; bun’dan dolayı Makamınız’dan  ilgi bekliyor bu insanların, çocuklarım ailem üzerindeki baskı ve tehditlerinin önlenmesi için ‘tutuklanmaları’ bunlara karşı mahkeme’de bulunmam için ‘sınır dışı yasağımın kaldırılmasını’ çocuklarım ailem ve insanlık adına talep ediyorum. Hacı Bayazıt

1.İslam dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.5 

ALLGEMEINES KRANKENHAUS

Universitatsklinik für Psychiatrie Vorstand:

Univ,- Prof.Dr. Heinz Katschnig

Wahringer Gürtel 18-20 

 

An das

Polizeigefangenhaus Roßauer Lande

z. H. OSR Dr. W. Weber, Polizeiamtsarzt

Roßauer Lande 9

 

Betrifft: BAYAZIT Haci                     14.12.2000

Geb. Am 20.03.1957 in Kirsehir/Türkei dzt.

Rosauer Lande 9, Polizeigefangenhaus

 

KLINISCHER BEFUNDBERICHT

Es handelt sich um einen 43 jahrien syrischs- tammigen türkischen Staatsbürger, der in Schubhaft ist und kurz vor seinem Abschub in die Türkei steht. Er wurde durch den Polizeimtsartz zur Untersuchung  an unsere Ambulanz zugewiesen, wo er am 13.12.2000 erstmals gesehen wurde. Dabei wurde der hochgraidige Verdacht auf Vorliegen einer paranoiden Psychose geaussert und Zweifel an seiner Flugtaug- lichkeit angemeldet. Zugleich wurde die Vorführung des Patienten an der Spezialambulanz für Trans- kulturelle Psychiatrie an der Univ. Klinik für Psychiatrie empfohlen. Nach Untersuchung des Pat. Erlauben wir uns nunmehr wie folg zu berichten.

Biographisches & Soziales:

Der Pat. İst ethnisch Syrer, jedoch in dritter Generation türkischer Staatsbürger. Er ist strengglau- biger Moslem und entsammt einer 33 köpfigen Großfamilie. Der Vater ist 1974 verstorben, die Mutter und alle Geschwister leben in der Türkei. Der Erziehungsstil in der Familie war streng religiös, traditionalistisch und patriarchalisch. Der Pat. Selbst ist traditionstreu, aber liberaler gesonnen und tolerant.

Er hat 5 Pflichtschulklassen absolviert, dann 2 jahre Koran-schule, dann eine Ausbildung als Automechani- ker und schließlich wurde er zum Backer angelernt (Letztlich hatte er in Wien einen Backereibetrieb).

Der Pat. Kam 1982 als Arbeitsmigrant nach Österreich erlangte Aufenthalts- und Arbeitsbewilli- gung. 1986 heiratete er eine um 13 a jüngere Türkin und hat ihr mittlerwile 5 Kinder zwischen 6 und 14 jahren, allesamt Schulen in Wien besuchend. Ursprünglich Hausfrau, musste die Gattin des Pat. Eine Arbeit als Küchenhilfe annehmen, als (s.u) der Pat. Nicht mehr für die Familie sorgen konnte.

Der Pat. Müßte eine 52-monatige Haft verbüßen, weil er des Drogenhandels für schuldig befunden wurde (der Pat. Bestreitet nach wie vor, etwas mit Drogen zu tun gehabt zu haben und gibt an, es seinen ihm welche von Drogenhandlern ohne sein Wissen unterschoben worden).

Er wurde am 26.3.1999 entlassen und abgeschoben, auf seinen Wunsch jedoch nicht in die Türkei, sondern in den İran (er gab an, sich vor einer rechtsfaschhistischen Organision in der Türkei zu fürchten). Es gelang ihm, nach Österreich, wo seine Familie verblieb, zurückzugelangen, wurde erneut abgeschoben und ist neuerlich nach Österreich zurückgekehrt.

Die eheliche Situation, die innerfamiliaren Bindungen und aussere soziale Integration sind gut und problemloss. Der Pat. Spricht gebrochen, aber ausreichend verstandlich Deutsch.

Krankheitsanamnese:

Der Pat. Gibt an, körperlich immer gesund gewesen zu sein. Seit 1997 Leidet er unter massiver Refluxösop- hagitist und wurde auf Pantoloch 40 mg 1-0-0 eingestellt. Er selbst interpretiert diese Krankheit als Produkt einer gegen ihm durchgeführten Verfogungs- aktion (s.u)

Psychiatrische Vorgeschichte:

Der Pat. Hat - soweit eruierbar – im Herbst 1999 eine Nervenfachartztin (Dr. Brenner in 1190 Wien) aufgesucht; er gibt an, keine Medikation verordnet erhalten zu haben. Offenbar seit mindestens 6-7 Jahren besteht eine chronifizierte Wahnerkrankung folgenden Inhalts:

Er selbst, aber auch seine Familie würden seit Jahren durch eine geheime Organisation, die mit dem Teufel (eine Damon, eine Dschinn) im Bunde stehe, verfolgt und bedrocht. Der Anführer dieser Organisation habe durc magische Krafte etwa dem jüngsten Sohn des Pat. Die Kraft aus der rechten Hand genomen. Der Pat. Habe selbst den Hauch des Dschinns gespürt und konnte dessen Prasenz innerlich wahrnehmen. Auch seine Tochter werde von der Frau des Anführers, die ebenfalls mit den Dschinns im Bunde stehe, im Gesichtsbereich imer wieder mit heißem Wasser behandelt, sodaß sich ihre Haut verandert habe. Der Pat. Meint, daß es sich bei dieser geheimen Organisation, die mit Damonen im Bunde stehe, um eine weltweite Verschwörung handle, die mit den "Grauen Wölfen“ – einer faschistichen Parteibewegung in der Türkei – verbunden ist. Er habe bereits mehrmals versucht, diese durch Anzeigen bei der Polizei aufzuzeigen.

Psychopathologischer Status:

Der Pat. İst bewußtseinsklar, sowie voll und allseit orientiert. Intelligenz und Mnestik sind unauffallig, es treten aber Erinnerungsfalschungen auf, die das obenbeschriebene Wahngebilde untermauern. Der Gedankenductus ist über weite Strecken unauffallig, jedoch paralogisch in seinem Ablauf.

Es werden sowohl illusionare Verkennungen, wie auch Halluzinationen in der Leibesfühlsphare deutlich (Coenasthesien), die im Sinne des Wahns interpretiert werden. Weiters werden Anmutungserlebnisse erheb- bar. Es besteht ein Wahngebilde, welches fixiert und unkorrigierbar ist, paralogisch aufgebaut, als Struk- turelemente sowohl normale, wie auch abnorme Wahrnehmungen verwendend, voll systematisiert nach jahrelanger Wahnarbeit, thematisch mit den Tehemen "Verfolgung“, "Beeintrachtigung“ und "Körperfuk- tionen“ verbunden. Die Wahninhalte sind mit dem soziokulturellen Hintergrund des Pat. Kompatibel.

Die Stimmungslage ist euthym, der Affekt etwas starr und parathym, die Affizierbarkeit eingeschrankt. Der Patiend berichted über Angstzustande, die vermutlich durch die als solche nicht erkannten Wahnideen bedingt sind. Schlafstörungen und sonstige Biorhyth- musstörungen werden negiert. Derzeit sind Suizid- ideen nicht feststellbar. Im Verhalten ist der Pat. Ruhig und angepaßt. Es bestehen zwar Krankheitsgefühle, jedoch keine Krankheitseinsicht.

Diagnose/n:

Paraphrenes Syndrom ungeklarter Genese (ICD-9: 297.2)

Empfehlung:

Die heutige ausführliche Untersuchung bestatigt die am Vortag geaußerte Verdachtsdiagnose einer paranoiden Psychose, genauer: einer paraphrenen Psychose. Aufgrund dieser Erkrankung ist der Patient aus psychiatrischer Sicht dzt: weder flug-, noch hafttauglich. Es wird dringend empfohlen, den Pat. İm Psychiatrischen Krankenhaus Baumgartner Höhe zur Aufnahme zu bringen, wo einer apparative und laborchemische Weiteruntersuchung, sowie eine medikamentöse Behandlung durchzuführen sein werden.

In der Hoffnung, diendlich gewesen zu sein verbleibe ich Mit vorzüglicher kollegialer Hochachtung 

Ass. Prof. Dr. A. Friedmann, OA der Klinik

1.İslam dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.6

Verwaltungsgerichshof

                                        ZI. AW 2000/20/0470-8

Der Verwaltungsgerichtshof hat über den Antrag des Hacı Bayazıt, geboren am. 20 Marz 1957, derzeit Polizeigefangenhaus, Hernalser Gürtel, 1080 Wien, Florianigasse 8, vertreten durch Dr. Wolfgang Blaschitz, Rechtsanwalz in 1010 Wien, An der Hüben 1/12, der gegen den Bescheid des unabhangigen Bundesasyl- senates vom 11. April 2000, ZI. 215. 690/0-x/31/ 00, betreffend Asylgewahrung, erhoben und zur hg. ZI. 2000/20/ 0233 protokollierten Beschwerde die aufschiebende Wirkung zuzuerken- nen, den Beschluss 

gefasst:

Gemaß § 30 Abs. 2 VwGG wird dem Antrag mit der Wirkung S t a t t g e g e b e n, dass der antragstellenden Partei die rechtsstellung zukommz, die sie als Asylwerber vor Erlasşung des angefoch- tenen Bescheides hatte, wobei damit im Besonderen jede Zurück - oder Abschiebung der antragstellenden Partei aus Österreich für die Dauer des verwaltungs- gerichtlichen Verfahrens unzulassig ist.

                                                     Wien, 08.012001

Dr.Hinterwirth, Für die Richtigkeit der Ausfertigung:

1.İslam dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.7

Sozialmedizinisches Zentrum Baumgartner höhe Otto Wagner spital mit Pflegezentrum Psychiatrisches Zentrum 3. abteilung: Vorstand: Prim. Dr. Heinz Pfolz

1145 Wien, Baumgartner höhe

 

Herrn                                            Wien, 2 Mai 2001

BAYAZIT Haci

Marien Gasse 8/1/6, 1170 Wien

Arztlicher Befundbericht

Herr BAYAZIT Haci, geboren am 20.3.1957 war vom 14.12.2000 bis zum 22.12.2000 an der III. Psychiatrischen Abteilung in stationarer Behandlung. Der damalige Grund war im Sinne einer akuten Intervention und Stabilisierung im Hinblick auf die Tendenz aktuelle Geschehnisse paraphren zu verarbeiten. Die zweifellos belastende persönliche Situation hatte Herr BAYAZIT zu einer teils kulturell verstandlichen, teils über dieses Maß hinaus- gehenden Weise zu verarbeiten versucht die in sich schlüssig war, jedoch nach außen hinaus als auffallend und den üblichen Verarbeitungsmodi nicht entsprechend aussah. Es kam zu keiner psychotischen Exacerbation, der Pat bedurfte keinerlei antipsychotischer medikamentöser Therapie. Nach Abschluss der stationaren Behandlung haben wir Herrn BAYAZIT weiter ambulant betreut. In 2 wöchigen Abstanden kam er zur ambulanter Kontrolle, zuletzt war er am 30. 4. 2001 hier zur Begutachtung. In der mehrmonatigen Beobachtung keine Hinweise auf akutes psychotisches Geschehen, keinerlei Auffallig- keiten. Derzeit wird keine Medikaation verab- reicht. Der Pat. Erscheint pünktlich zu seinen Terminen, ist von guter Compliance und Zusammenarbeit. Derzeit kann keine dynamische Entwicklung beobachtet werden. Vidi: Mit kollegialen Grüssen. Prim. Dr.H. Pfolz, Dr. Sojka

1.İslam dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.8

Hacı Bayazıt                                    tarih, 11.04.2002

Marien Gasse 8/1/6

1170 Wien                                      Akt:13U86/02w 

 

An die

Bezirksgerichtfünfhaus  

Gasgasse 1-7, 1150 Wien    

 

Konu: Gegen Beschlus am 25.3.2002 Benachrichtung von der Beendigung des Strafverfahrens

Neden: Usulen hukuku zaman içinde; ‘siyasi değil hayati önem’ taşıyan bu olayın faillerinin insanların vicdanında yargılanıp mahkum olmaları.

Sebebleri

Zafer Çankaya ve Karısı (hanım çalışmak zorunda kaldığından) kendilerine emanet edilen Oğlum Saltuk Buğra Bayazıt’ın elinde ‘sinir hücresi’ tahrip olacak şekilde "şeytanın telkini ile hareket eden“ organize olayın içerisinde bulunmuştur.

Akit. gazetesi 27.09.2001 "İlluminatlar Tarikatı’nın kurucusu Adam Weishavpz“ ABD’de şiddeti teşvik eden ve amacına ulaşmak için her türlü yönteme başvurmayı mubah gören çok sayıda gurup var: "Bu gurupların başında ise 225 yıl önce 1 Mayis 1776 tarihinde kurulan illuminatlar tarikatı geliyor...“ Milli Gazetenin promosyon olarak dağıttığı "Gizli Dünya Devleti“isimli kitapta bahsi geçen illuminatlar tarikatının meşhur üyelerinden Amerikan asıllı Albert PIKEnin görüşleri dikkat çekiyor: Şeytana taptığını açıkça itiraf eden Albert Pike, "Kötülüğün ustası“ lakabıyla biliniyor. Pikenin 3 ayrı Dünya savaşı çıkartmaya yönelik şeytan planını anlattığı bir Mektup yazdığı ve bu mektubun Biritish Müzesine olduğu ifade ediliyor. Pikenin mektubunda dünya savaşıyla ilgili şu ifadeler yer alıyor...

1.Dünya Savaşında ateist ve nihilistleri bırakıp büyük bir toplumsal kaos oluşturacağız; böylece halklara acımasızlığın ve çatışmaların temeli olan mutlak ateizm tehlikesini bütün dehşetiyle gözler önüne sereceğiz. Medeniyetin yollarını kesersek halkın büyük bir çoğunluğu Hıristiyanlıktan ümidini kesecek ve neye nasıl tapacağını bilmeden yeni bir ideal arayacaktır. Tam bu sırada halk dünyada ilk kez tanıtılacak olan; iblis’in saf öğretisini almaya müsait duruma gelmiş olacak. Hıristiyanlık ve ateizimin yok edilmesine müteakip olarak iblis’in dini ortaya çıkacak. 5.Nisan 2002 Vakit Gazetesi.

Diyanet

Satanizim. Bütün Dinlere karşı Başkaldırıdır. Diyanet bütün dinlere alternatif olarak gösterilen Satanizmin "Din“ olarak kabul edilmesinin mümkün olmayacağını vurgularken başta Hıristiyanlık olmak üzere bütün dinlere karşı başkaldırıyı temsil ettiğini vurguladı. 7. Şubat 2002. Hürriyet Gazetesi

14.Milyon Veliye Satanist Mektup. Birinci yarıyıl sonunda karnelerle birlikte 14 milyon veliye şiddet uyarısı içeren Mektup verilecek. Bustancıoglu’nun Satanizim imali mektubunda öneriler de yer alacak. Veliler için el kitapçığı Bakanlık ayrıca; Yine veli, öğretmen ve okul idarelerine yönelik 10-15 sayfalık bir el kitapçığı hazırlıyor. Kitapta "Satanizim“ konusunda bilgiye yer verilecek ve yol gösterici önlemleri de içeren önemli ipuçları bulunacak. 27.01.1995

(Osman) M.Cemil Şahin Eisenstadt landesgericht hapishanesine Tercüman Hasan Aytekin  ile birlikte görüşüme geldi Noter’de getirmiş "vekalet almak bir şeyler söylemek için.“ "Sen içerde hazırlanacakmışsın; ben’de taşıyıcı adamları etrafıma topluyorum nasıl hazırlanacaksan“ dedi.

Osman "Karısı Melek ile diğer gurupların şeytanın hizbi olduğunu öğrenmiş.“ İki kardeş kafa kafaya verdik "Melek’in kafasını koparacaktık“ ama sonra karısı Melek’in yaptıklarını "Ayşe üzerine yıkmayı ve para’da olduğunu söylediler“ dedi... yani "taşıyıcı içi/dış pis adamları etrafına toplayarak; olayın "Mahkeme ve halkın duymasını engelleyerek hizbinin şeytana inancının güçleneceğine“ inanıyordu.

Bu olaylar tesadüfü değil. Alman iç işleri Bakanı Otto Schilly Hürriyet gazetesine "insanların farklı özelliklerde yaratıldığını“ söylemiş. İnsanlar üç kısımdır! Seçenler, Seçilenler ve Seçilmişler. Dağları yaratarak dünyayı dengeleyen Allah(cc) farklı olaylar ile insanları uyarıp toplum hayatını dengeler.

Gögküpbenin direği maneviyat ve adalet’dir. Yıl, 1996 Eisenstadt hapishanesi üçüncü kattaki odam’da "manevi olarak“ binanın "direği“ işaret edilip herşeyi "Mahkemeye bildirmem“ ima edildi... "aksi takdirde Bina çöker“... Maneviyat ve adalet bireyde insan ve ailenin genel’de dünya’nın direği omurgası’dır.

1995 Nisan’da hapishane bahçesinde Arnavut Rüstem ile gezerken Görevli gardiyan bir Mektup verdi. Mektupun için’de "Çocukların çeşitli mesaj içeren resimleri ve Yunus Peygamberin Yunus Balığı’nın karnında Allah’a ettiği dua çıktı.“ "Duayı Adnan Turan yazmış“... Resimleri incelerken; yukardan şeytan hızla gelip omuzuma çarpıp yere düştü. 

Eğer "Hapishane’de Allah(cc) korumasa“, şeytan şüphel ve haram ile kana, ırki ve bölücü düşünce ile kalbe girip "olayları yazdırmayıp“, Mahkeme ve halkın duymasını önleyerek; "maneviyatı boşaltıp, adaleti yanıltarak“, "direği yamultup“, Binayı çökertmeye uğraşacaktı.

İnsanların özelliği birbirin’den sorumlu olması’dır. "Ben bu uğraşı vermekle dinime, çocuklarıma aileme ve insanlara olan sorumluluğumu yapıyorum“... Bu yazılanlar; Realitenin yüzü değil özüdür... Çeliğin içerisindeki su gibi. Bundan dolayı ilmen ve tıbben kamu ve kanunlar nezdin’de ispatı deliller ile mümkün’dür. Tarih, 25. 03. 2002 kararın tekrar gözden geçirilip kanuni işleme alınmasını Arz ve Talep ediyorum. Hacı Bayazıt

1.İslam dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.9

Dr Harald Imb                               Wien, 21.06.2002

Facharzt f Neurologie u Psyciatrie

Rudolfingergasse 14/2# 1190 Wien

Betr: Hacı Bayazıt  Geb : 20.3.1957

Nerven Facharztliches Gutachten

Anammnese:
Her Bayazıt lebt seit 20 Jahren in Österrich, besitzt führerschein seit 1976. Er habe immer Wieder Probleme mit den Nachbarn gehabt, dzt eher keine, lediglich ein Problem mit einem Nachbarn wegen dessen Hund.

Herr Bayazıt war zwischen 1994 und 1999 wegen einer unklaren Drogensache in Haft gewesen, er selber habe nie Drogen genommen, alkohol wird negiert, er nehme keine Medikamente.

Status:
Somatisch: AEZ maßig adipÖs; hepar 2 Quf unter Ribo;

Neurol: HN, OE u UE stgl; MER stgl; Psychisch: gut orientiert; konzentration u Merkfahigkeit im Norm- bereicht; Antrieb und Stimmung normal, nicht abnorm erregbar; Gedankenablaufe formal unauffallig; keine Halluzinationen oder Wahnideen;

Befunde:
Labor: BB, BSG, Diff, Thrombo, NBZ, HBAIC, Niere, Bilirubin, Cholesterin, Trigiceride, K, TSH u CRP; GPT 53, Gamma GT 19: CDT 19. 3; Harn auf Drogen (Opiate, Benzodiazepin, canabis, Cocain u Methadon) negativ;

Diagnose:
Vd auf Fettleber; Gutachterliche stellungnahme:

Es liegen bei Harrn BAYAZIT keine Hinweise auf paranoide Probleme, Depressionen oder Schizophrene Symptome vor. Eine Threeeapie ist dzt nicht nötig! Die Belasşung der Fahrerlaubnis Gruppe 1 kann nerven- facharztlicherseits befürwortet werden!

Mit freundlichen Grüßen! Dr Harald Imb Facharzt f Neurologie u Psychiatria, 1190 WIEN

1.İslam dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.10

Republik Österreich

Verwaltungsgerichtshof

Kzl.Dr.Blaschitz Eingelangt 12. Marz 2002

Im  Namender Republik            I.2000/20/0233–16 

Der Verwaltungsgerichtshof hat durch den Vorsitzen- den Senatspraident Dr. Kremla und die Hofrate Dr. Nowakowski und Dr. Grünstaudl als Richter, im Beisein der Schriftführerin Dr. Hohenecker, über die Beschwerde des Hacı Bayazıt In Wien, geboren am 20. Marz 1957, vertreten durc Dr. Wolfgag Blaschitz, Rechsanwalt in 1010 Wien, An der Hülben 1/12, gegen den Bescheit des Unabhangingen Bundes- asylsenates vom 11.April 2000, ZI.215.690 / 0- X/31/ 00, betreffend §§ 6 und 8 Asylgesetz 1997 (Weitere Partei: Bundesminister für Inneres), zu Recht erkannt: Der angefochtene Bescheit Wird wegen Rechtwidrigkeit seines Inhaltes Aufgehoben.

Der Bund hat dem Beschwerdeführer Aufwendungen in der Höhe von Euro 908,-- binnen zwei Wochen bei sonstiger Exekution zu ersetzen. Das Mehrbegehren wird abgewiesen.

E n t s c h e i d u n g s g r ü n d e :

Der Beschwerdeführer, ein Staatsangehöriger der Türkei, stellte am 1.Februar 2000 bei der Bundes- polizeidirektion Wien einen asylantrag und Begründete diesen wie folg:  "Ich werde von einer politischen Gruppe namens graue Wölfe verfolgt. Besonders von dem Führer dieser Gruppe, O.C.S., der in Österreich ansassig ist. Diese Gruppe behauptet, dass ich von einer gegnerischen Partei sei, und bin ich aus Diesem Gruppe von besagter gruppe mit dem leben bedroht. Mehr möchte ich Allerdings vor dem Bundesasylamt angeben.“ In seiner niederschriftlichen Einvernahme vor dem Bundesasylamt am16. februar 2000 Führte der Beschwerdeführer aus, O.C.S. sei Vorsitzender der. 26.Februar.

                                             2002)ZI.2000/20/0233  -2-

Türkisch- Österreichischen Kulturvereine, einer Organis- ation, die der TürkischenRegierungspartei MHP nahe steh. O.C.S. gehöre zu Anhangern eines Satanskults, die Menschen psychisch beeinflussen und Alptraume verursachen könnten. Solshes sei auch mit dem Beschwerdeführer passiert. Seitdem der Beschwerde- führer über die Praktiken des O.C.S. im Bekanntenkreis erzahlt und sowohl das Österreichische Innenministerium als auch Türkische Zeitungen darüber informiert habe, werde er Von Angehörigen dieser Sekte bedroht. Sollte er in die Türkei zurückkehren, "dann Würden mich diese leute sofort finden, weil sie von der Regierungspartei MHP Unterstüzt werden und diese würden mich töten.“ "Die Frage, weshalb die Regierungspartei gerade ihn verfolgen sollte, beantwortete der Beschwerdeführer Damit, dass er viel über diesen Satanskult erzahlt“ und alls aufgedeck habe. "Die Anhanger dieses Satanskults seinen auch "innerhalb der Türkischern Regierung sehr Stark“, sodass er sich durch O.C.S. Verfolgt fühle, gab der Beschwerdeführer an, dass der Genannte ein Satansanhanger sei, der ihn um eine größere Geldşumme geschadigt und den der Beschwerdeführer in der Folge bei Gericht geklagt habe.  Mit Bescheid vom 22. Februar 2000 wies das Bundesasylamt den Asylantg Des Beschwerdeführers gemaߧ6 Z 2 AsylG ab und erklarte dessen Zurück weişung, Zürückschiebung oder Abschiebung in die Türkei gemaß § 8 AsylG für zulassig. Nach Wiedergabe (lediglich) der Angaben des Bescwerdeführers vom 16.Februar 2000 und nach Verweis darauf, dass der Beschwerdeführer nach Verhangung einer Freiheitsstrafe in Österreich bereits einmal nach Istanbul Abgeschoben worden sei, stellte des Bundesasylamt das Vorbringen des Bescwerd- eführers "im Wesentlichen als zu beurteilenden Sachverhalt fest.“ Hingegen könne nicht festgestellt werden, dass die gegen den Beschwerdeführer Ausges- prochenen Drohungen einen politischen Hintergrund hatte, Die Probleme des Beschwerdeführers sein offensichtlich auf einen Streit mit seinem Türkischen Landsmann O.C.S. zurückzuführen, weshalb vom Bundesa-sylamt der vom Beschwerdeführer "geltend gemachte politische Zusammenhang nicht erkannt

                                                    ZI.2000/20/0233  -3–

Werden“ könne. "Selbst wenn man davon ausgehen würde“, dass O.C.S. "als Mitglied Der M H P“ den Beschwerdeführer bedrohte, könnte eine politische Verfolgung nicht Erkannt werden. In seiner dagegen erhobenen Berufung wendete der Beschwerdeführer ein, die von O.C.S. organisierte Gruppe sei international organisiert und arbeite mit "Mafiamethoden.“ Nach ausgedehnten Schilderungen von beim Beschwerdeführer durc den Satanskult hervorge- rufenen Alptraumen und (halluzinations- ahnlichen) Vorstellungen brachte er in der Berufung vor, er sei, nachdem er (in Österreich) aus Dem Gefangnis entlassen worden sei, in der Türkei von einem Polizisten, der "ein Sympathisant der Partei von O.C.S.“ sei und einem "Fertigmachen“ der "Moslems mit Waffengewalt“ gesprochen habe, bedroht worden. Für diese und weitere verbale Beschwerdeführer mehrere Zeugen namhaft und bat um Schutz für sei leben und seine Familie, den er in der Türkei nicht finde,weil "diese leute derzeit an der Regierung“ sein. In einer (bei der belangten Behörde am 18. April 2000 eingelangten) Erganzung der Berufung führte der Beschwerdeführer zu den genannten Zeuge aus, dass bei deren Einvernahme "der gasamte gesellschatliche Aufbau, der zerstöreresche Aufbau des O.C.S. und seiner Gruppe ans Tageslicht“ kamen. Unter Abstandnahme von der Durchführung einer mündlichen, gegenüber dem Beschwerde- führer am 4.Mai 2000 erlassenen Bescheid vom 11.April 2000 die Berufung gemaß § 6 Z 2 AsylG als unbegründet ab und stellte gemaß § 8 AsylG neuerlich fest, dass die Zurückweişung, Zurückschiebung oder Abschiebung des Beschwerdeführers in die Republik Türkei zulassig sei. Zur Begründung verwies sie auf die Ausführungen im Bescheid des Bundesasylamtes, dessen Feststellungen und rechtliche Beurteilung sie "zur Ganze übernehme.“ Die Durchführung einer mündlichen Verhand lung habe sich erübrigt, weil es "eine Überspannung“ der Voraussetzungen für ein Absehen von der Verhandlungware,

                                                        ZI.2000/20/0233  -4-

Wenn man "vereinzelte verbale Attacken eines einzelnen Polizisten der hier Vorligenden Art“ als eine unter die Genfer Flüchtlingskonvention zu şubşumi- erende Verfolgungsgefahr qualifizeren würde. Im gegenstandlichen Fall liege "ganz Offenkundig“ ein "primarer privatfehdebezogenes Vorbrin- gen“ des Beschwerdeführers und auch bei Einbeziehung des genannten "Splitters“ (gemeint: Die Außerung des Polizisten) keine Verfolgung im Sinne der Genfer Flüchtlingskonvention vor. Für einen "sonstigen Hinweis auf Verfolgungsgefahr“ im Sinne des § 6 AsyG finde sich kein Anhaltspunkt. Gegen diesen Bescheid richtet sich die vorliegende Beschwerde, über die der Verwaltungs- gerichtshof in einem gemaß § 12 Abs.1 Z 2 VwGG gebildeten Senat Erwogen hat.

Gemaß § AsylG sind Asylantrage gemaß § 3 leg. Cit. Als offensichtlich Unbegründet abzuweisen, wenn sie eindeutig jeder Grundlage entbehren. Dies ist Nach § 6 Z 2 AsylG dann der Fall, wenn ohne sonstigen Hinweis auf Verfolgungsgefar im Herkunftsstaat die behauptete Verfolgungsgefahr im Herkunftsstaat nach dem Verbringen der Asylwerber offensichtlich nicht auf die in Art. 1 abschnitt A Z 2 der Genfer Flüchtlingskon- vention genannten Gründe Zurückzuführen ist. Die belangte Behörde geht im angefochtenen Bescheid von der Erfüllung der Voraussetzungen des § 6 Z 2 AsylG aus, weil sich der Beschwerdeführer nach ihrer Auffasşung im Wesentlichen durc O.C.S. verfolg fühle und diese "Privatfehde“ Keine Verfolgung im Sinne der Genfer Flüchtlingskonvention darstelle. Damit Aus, nicht geeignet ist, eine auf § 6 AsylG gestützte Entscheibung zu tragen ( vgl. das Hg. Erkenntnis vom 21.Augst 2001, Zi. 2000/01/0214 mwN). Vor allem lasst die belangte Behörde aber außer Acht, dass der Beschwerdeführer bereits bei seiner Befragung durch das Bundesasylamt am 16. Februar 2000 vorgebracht hat, der ihn verfolgende O.C.S. stehe als Vorsitzender

                                                             Zi.2000/20/0233  -5-

Eines naher genannten Kulturvereines der Türkischen Regierungspartei nahe und er Werde auch von Angehörigen einer den Satanskult praktiziernden Sekte verfolgt, die Von der Türkischen Regierungspartei nicht nur unterstützt werde sondern in der Regierungen sogar Anhanger habe. Wegen der Aufdeckung des Satanskults wird der Beschwerde- führer nach seinem Vorbringen daher auch von der Regierungspartei Verfolgt. Damit hat der Beschwerde führer aber zweifellos einen politischen Hintergrund seiner (angablichen) Verfolgung behauptet. Im vorliegenden fall. In Dem die belangte Behörde ihre Entscheidung auf 3 6 Z 2 AsylG stützt, kann nun der Glaubwür- digkeitsgehalt dieses (als auch des auf die Bedrohung durch einen Türkischen Polizisten bezogenen) Vorbrin- gens des Beschwerdeführers (ebenso wie Der in der Gegenschrift der belangten Behörde vertretene Standpunkt, die vom Beschwerdeführer befürchtete Verfolgung entspringe seiner schon fast krankhaften Vorstellungswelt) dahingestellt bleiben. Bei der Prüfung, ob ein Fall des § 6 Z 2 AsylG vorliegt, ist namlich von den Behauptungen des Asywerbers auszugehen und – auf deren Grundlage – zu beurteilen, ob sich diesem Vorbringen eine Verfolgung aus den in Art. 1 Abschnitt A Z 2 der Genfer Flüchtlingskonvention genannten Gründen entnehmen lasst. Fragen nach der Glaubwür- digkeit der Angaben des Asylwerbers stellen sich bei Beurteilung des Asylantrages nach § 6 Z 2 AsylG nicht (vgl. dazu das hg. Erkenntnis vom 22.Mai 2001,  ZI . 2000 / 01 / 0294 ). Davon ausgehend kann der Ansicht der belangten Behörde, die vom Beschwerdeführer behauptete Verfolgungsgefahr sei "offensichtlich nicht“ auf einen Der in Art. 1 Abschnitt A Z 2 der Genfer Flüchtlingskonvention genannten Gründe Zurückzufüh- ren, jedenfalls dann nicht beigepflichtet werde, wenn man auch das Eingangs erwahnte, mit der einbringung des Asylantrages erstatte Vorbringen des Beschwer- deführers, er werde "von einer Politischen Gruppe names graue Wölfe verfolgt“ und von besagter Gruppe wegen seiner (unterstellten) Zugehörigkeit zu einer gegnerischen Partei mit dem leben bedroht, berüc- ksichtigt (was allerdings sowohl das Bundesa- sylamt als auch die belangte Behörte unbeachtet ließen)

                                                           ZI.2000/20/0233 -6-

Das Beschwerdevorbringen erweist sich aber auch insoweit zutreffend, als die Belangte Behörde anges- ichts des Vorbringens des Beschwerdeführers verpflic- htet Gewesen ware, eine mündliche Verhandlung durchzuführen. Zum erwahnten, vom Beschwerdeführer mit der Einbringung seines Asylantrages erstatten Vorbringen Über eine Vorfolgung durc eine politische Gruppe "grauer Wölfe“ hat das Bundesasylamt den Beschwerdeführer nicht weiter befragt und darauf, wie erwahnt, in seinem Bescheit, dessen Feststellungen und rechtliche Beurteilung die belangten Behörde war es daher schon von vornherein verwehrt, von der Durchführung der im Gesetz vorgeschriebene Berufungsverhandlung gemaß Art. 11 Abs. 2 Z 43 a EGVG (wegen "geklarten“ Sachverhaltes) abzusehen ( vgl. etwa das hg. Erkenntnis vom 22.November 2001, ZI. 98/20/ 0233). Schließlich durfte die belangte Behörde auch in Anbetracht des (neuen) Vorbringens im Berufungsverfahren, das der Beschwerdeführer durch Beweisanbote zu bescheinigen şuche, ihre Entscheidung nicht ohne Durchfuhrung einer Verhandlung treffen (vgl. aus vielen etwa das Hg. Erkenntnis vom 19. April 2001, ZI.99/20/0424).

Der angefochtene Bescheid war aus den angefürten Gründen wegen (der pravalierenden) Rechtswidrigkeit seines Inhaltes gemaß § 42, Abs 2 Z 1 VwGG aufzuheben.

                                                      ZI.2000/20/0233 -7-   

Der Ausspruch über den Aufwandersatz gründet sich auf die §§ 47 ff VwG In Verbindung mit der VwGH-Aufwandersatzverordnung 200. Das Kostenmehrbeg- ehren war abzuweisen, da dem Beschwerdeführer einerseits in Bezug Auf die Gebühr nach § 24 Abs. 3 VwGG Verfahrenshilfe gewahrt wurde und Aufwan- dersatz- verordnung bereits enthalten ist. 

                                         Wien, am 26. Februar 2002

Dr. Kremla, Dr. Hohenecker, Für die Richtigkeit Der ausfertigung:   

2.İslam dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.4

Hacı Bayazıt                                  Wien, 31.03.2003

Marien Gasse 8/1/6

1170 Wien                                     GZ: 3P 270/99 k

An die

Rebunlik Österreich

Bundesministerium für Justiz

Museumstrasse 7

1070 Wien

An Die                                    Wien, 01.04.2003

Papa 2. Jean Paul

Vatikan/İtalya

An Die                                 Wien, 01. 04. 2003

İslam Konferansı örgütü

İran

An Die                                 Wien, 01. 04. 2003

Türkiye Cumhuriyeti

Meclis Başkanlığına

Ankara/Türkiye

Konu: Bezirksgericht fünfhauz 1150 Wien

1:3 senedir Çocuklarım ve ailemin hayatı ve manevi sorunları ile ilgilenemem "Ailevi ve hukuki yeterli sebep olmamaksızın“ özel sebepler ile uzatılmaktadır.

2:Bu dilekçenin adli makamların işleyişindeki gecikme ve mağduriyetimiz’den dolayı şikayet değil; fakat, manevi ve hayati sebepleri arz ettiğinden dolayı yazılması ‘insanlara duyurulması’ hayati önem arz etmektedir. 

Türkiye Cumhuriyeti

Devlet Satanizme Savaş Açtı:

Cumhurbaşkanlığı'nın talebiyle, Başbakanlık bünye- sin’de 'satanizmi önleme' komis- yonu oluşturuldu.

Internet. Hürriyetim S.Orhan/Ankara. 14.09.2002

Papa:

Savaş şeytan gibidir; şeytanı kovun Katolik dünyasının ruhani lideri Papa 2. Jean Paul, "Savaş, şeytan gibidir. Şeytanı kovun'" dedi. Zaman.  09.03.03

1:Şeytanı kovmak ve 2: Satanizmi önleme komisyonu oluşturmak için gerekli insanlığa ait ilmi ‘bilgi ve donanım’ bu yazılanlar ile birlikte,

www.islamdairesi.com da mevcut.

"Tarih,15.12.2000 - 20.02.2003 arasında her ay Sozi- almedizinische Zentrum Baumgartner Höhe hastan- esine gittim... "Görülecek mahkeme için rapor ve şeytanın telkinini doktorların bilmesi için.“

Ben her gitmem’de duruma göre şeytan yaklaşıp ‘engellemek için’ telkin atıyor ve dolayısı ile doktorlar şeytan ve yardımcıları hakkında bilgi ediniyor’du.

"Wien, 02. 05. 2001 sabah şeytan yaklaşıp yardımcıları hakkın’da şikayetçi olmamamı istedi...“

>Demek istiyor ki!..

>Bunlar bana güvendiler "Mahkemeyi hesap gününü unuttular“ ben bunların önüne düştüm; bir kısmına, sigaranın ışığını verip, zikirin ışığın aldım!

>Bir kısmına, postu verip, altına da kendim saklanıp, ara sıra çıkıp korkutarak, bölücülük yaptırdım!

>Bir kısmına, tahtı gösterip, takva’dan uzaklaştırıp, din’i siyasete ve menfaate alet ettirdim!

Bir kısmına, haramlara helal dedirtip, teşvik ettirip, kitapları şeytanı gizleyecek şekilde tahrip ettirip; ‘manen’ ellerinden alıp rafa kaldırtıp, bölücülük perdesini indirtip arkasına da saklanıp; bunların hareketlerini "sistemin mihenklerine“ hoş göstertip; bunlar ile birlikte insanları Allah’dan Rahmet ve Bereket gerektirecek halden uzaklaştırıp; insanları guruplara fırkalar bölüp ırkı duygularını okşayıp, sokağa ve dağa çıkartıp her türlü bölgesel anarşi ve kaos ile doğal afetlerin sebeplerini ‘hazırlattım’...    ‘Demek istiyor’du’... bu olay ve sanıkların "deşifre edilerek açıklanması“ -tarihi sorumluluk arzedtiğinden dolayı- insanların uyarılmasın’da aracı ve sebeb olacak ilgili kuruluş ve insanlara minnettarım. Hacı Bayazıt

2.İslam dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.5

Republik Österreich          Gz:215.690/18-V111/23/03

Unabhangiger Bundesasylsenat

A-1100 Wien, Laxenburger Straße 36                                                                       

BAYAZIT Haci,                            Wien, 07.04.2003

20.03.1957 geb, Türk. StA An 

1.BAYAZIT Haci

2.Bundesasylamt vertreten durch:

Außenstelle Wien

RA Dr. Wolfgang BLASCITZ   

Obere Donaustraße 63, Landstaßer Hauptstraße 171 1020 Wien 030 Wien

Bescheid

Spruch

Der unabhangige Bundesasylsenat hat durch das Mitglied Mag. Volker NOWAK gemaß § 66 Abs. 4 AVG iVm § 38 Abs. 1 des Asylgesetzes 1997, BGBI. 1 Nr. 76/1997, idF BGBI.I Nr. 4/1999 (AsylG), BGBI. I Nr. 82/2001, entschieden:

Gemaß § 32 Abs. 2 AsyIG wird der Berufung von BAYAZIT Haci vom 25.02.2000 gegen den Bescheid des Bundesasylamtes vom 22.02.2000, Zahl: 00 01.427- BAW, stattgegeben, der bekampfte Bescheid behoben und die Angelegenheit zur neurlichen Durchführung des Verfahrens und Erlassung eines Bescheides an das Bundesasylamt zurückverwiesen.

Bağımsız Federal Iltica Kurulu adına, kurul üyesi Mag. Volker NOWAK I Nr. 76/1997 numaralı Resmi Gazetede (iltica Yasası) yayımlanan 1997. Tarihli Iltica Yasasının 1 Nr.126/2002 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan yürürlük- teki metinin 38. Inci fıkrası ile beraber uygulanan Genel Idari Yasasının 66. Inci maddesinin 4. Üncü fıkrası uyarınca aşağıdaki kararı vermiştir.

Iltica Kanununun 32.Inci maddesinin 2.inci fıkrasının BAYAZIT Haci Nin Federal iltica dairesinin 0001.427- BAW sayılı ve 22.02.2000 Tarihli kararına karşı yaptığı, 25.02. 2000 Tarihli itiraz kabul edilmiş, itiraz edilen karar iptal edilmiş ve konu iltica işlemlerinin yeniden başlatılması ve yeni bir karar verilmesi amacıyla tekrar Federal iltica Dairesine havale edilmiştir.

B e g r ü n d u n g 

1:Die berufende Partei, die behauptet, am 14.01.2000 unter Umgehung der Grenzkontrolle in das Bun- desgebiet eingereist zu sein, stellte am 02.02.2000 beim Bundesasylamt einen Asylantrag gemaß § 3 AsylG. Die berufende Partei behauptet aus der Türkei zu stammen, der türkischen Volksgruppe zugehörig und muslimi- schen Glaubens zu sein. Vor seiner Einreise nach Österreich hielt sich der Berufungs- werber von 1982 bis zum 27.03.1999 schon einmal in Österreich auf. Er wurde am 27.03.1999 nach Istanbul erstmalig abgeshoben und nach neuerlicher Einreise unter Umgehung der Grenzkontrolle am 21.07. 1999 wiederumdieses Mal - nach Ungarn am 26.07.1999 abgeschoben. Er wurde im Jahr 1995 vom Landes- gericht Eisanstadt nach dem Suchtgiftgesetz zu einer Freiheitsstrafe vom vier jahren und Monaten verurteilt.Das Vorbringen der berufenden Partei im Rahmen der Einvernahme vor der Erstbehörde am 16.02.2000 ergibt sich aus deren Niederscrift, auf welche vollinhaltlich verwiesen wird.

2:Das Bundesasylamt wies diesen Asylantrag mit dem im Spruch genannten Bescheid mit der Begründung ab, er sei gemaß § 6 Ziffer 2 AsylG offensichtlich unbegründet. Gleichzeitig stellte es in einem Spruchteil 11. Fest dass die Zurückweisung, Zurückschiebung oder Abschiebung der berufenden Partei in das Herkunftsland gemaß § 8 AsylG zulassig sei.

3:Gegen diesen Bescheid richtet sich die fristgerecht eingebrachte Berufung, in der beide Spruchteilte bekampft werden. Die Berufungsbehörde wies diese Berufung mit Bescheid vom 11.04.2000, Zahl 215.690/0-x/31/00, ab.

Der dagegen erhobenen Beschwerde an den

Verwaltungsgerichtshof wurde mit Erkenntnis vom 26.02.2002, Zahl 2000/20/02233-16, Folge gegeben und der zitierte Berufungsbescheid der Berufungsbe- hörde wegen Rechtswidrigkeit seines Inhaltes aufgehoben.

4:Über diese Berufung hat der Unabhangige Bundes- asylsenat erwogen

4:1.Gemaß § 3 AsylG begehren Fremde, die in Österreich Schutz vor Verfolgung (Art. 1 Abschn. A Z 2 der Genfer Flüchtlingskonvention) suchen, mit einem Asylantrag die Gewahrung vom Asyl. Gemaß § AsylG sind Asylantrage gemaß § 3 leg. Cit. Als offensichtlich unbegründet abzuweisen, wenn sie eindeutig jeder Grundlage entbehren. Dies ist der Fall, wenn ohne sonstigen Hinweis auf Verfolgungsgefahr im Herkunftsstaat

1:Sich dem Vorbringen der Asylwerber offensichtlich nich die Behauptung entnehmen lasst, dass ihnen im Herkunftsstaat Verfolgung droht oder

2:die behauptete Verfolgungsgefahr im Herkunfts- staat nach dem Vorbringen der Asylwerber offensichtlich nicht auf die in Art. 1 Abschn. A Z 2 GFK genannten Gründe zurückzuführen ist oder

3:das Vorbringen der Asylwerber zu einer Bedrohun- gssituation offensichtlich den Tatsachen nicht entspricht oder

4:die Asylwerber an der Feststellung des maßge- blichen Sachverhaltes trotz Aufforderung nicht mitwirken oder 5 im Herkunftsstaat auf Grund der allgemeinen politischen Verhaltnisse, der Rechtslage und der Rechtsanwendung in der Regel keine begründete Gefahr einer Verfolgung aus denen Art. 1 Abschn. A Z 2 der GFK Genannten Gründe besteht.

4:2.Gemaß § 32 Abs. 2 AsylG ist der Berufung gegen einen gemaß § 6 leg. Cit. Erlassenen Bescheid der Behörde erster Instanz stattzugeben, wenn die Feststellung der Behörde, der Antrag sei offensichtlich unbegründet, nicht zutrifft. In diesen Fallen hat die Berufungsbehörde die Angelegenheit zur neuerlichen Durchführung des Verfahrens und Erlassung eines Bescheides an die Behörde erster İnsanz zurück- zuverweisen

4:3.Die Regelung des § 6 AsylG orientiert sich im Wesentlichen an der Entschließung der für die Einwanderung zustandigen Mitarbeiter der Europaischen Gemeinschaften (EG) über offensichtlich unbegründete Asylantrage vom 30. November und 1. Dezember 1992, wonach ein Asylantrag nur dann als offensichtlich unbegründet abzuweisen ist, wenn eine Verfolgungsgefahr mit an Sicherheit grenzender Wahrscheinlichkeit ausgeschlossen werden kann. Dies ist dann der Fall, wenn die Behauptung des Asylwerbers, in seinem Heimatland Verfolgung befürchten zu müssen, eindeutig jeder Grundlage entbehrt, der Asylantrag zweifellos auf einer vorsatzlichen Tauschung beruft oder einen Missbrauch des Asylverfahrens darstellt. Gegenstand der Überprüfung der Berufungsbehörde aus Anlass einer Berufung gegen einen auf § 6 leg. Cit gestützten Bescheid ist lediglich die offensichliche Unbegründetheit, nicht jedoch die "schlichte“ Unbegründetheit des Antrages (VwGH 23. 07.1998, 98/20/0175). Eine Abweisung eines Asylantrages auf der Grundlage des § 6 leg. Cit. Kommt nur dann in Betracht, wenn eine Verfolgungsgefahr mit an Sicherheit grenzender Wahrscheinlichkeit (arg.: 2 eindeutig“) ausgeschlossen werden kann (EB zur RV zu § 6 AsylG, 686 BlgNR, 20. GP). Hinsichtlich der Offensichtlichkeit im Sinne des § 6 1. Satz leg cit. ("Asylantrage gemaß § 3 sind als offensichtlich unbegründet abzuweisen, wenn sie eindeutig jeder Grundlage entbehren2) ist ein strenger Maßstab anzulegen

5:Die vom Gesetz geforderte Voraussetzung der Eindeutigkeit liegt nach Ansicht der Berufungs- behörde im gegenstandlichen Fall nicht vor. Und zwar weder auf Grund der Erstbehörde herangezogenen Ziffer 2 noch auf Grund der übrigen – nach dem oben genannten Erkenntnis des VwGH ebenfalls zur Prüfung heranzuziehenden – Tatbestande des § 6AsylG:

5:1.Zu § 6 Z 1 leg. Cit (dem Vorbringen des Asylwerbers ist keine Verfolgung im Herkunftsstaat zu entnehmen) ist auszuführen, dass die berufende Partei zum Ausdruck brachte, Verfolgung ausgesetzt zu sein, und zwar werde er von einer politischen Gruppe names "graue Wolfe“, deren Führer in Österreich ansassig sei, wegen seiner ( unterstellten ) Zugehörigkeit zu einer gegnerischen Partei mit dem Leben bedroht. Es genügt, wenn die Verfolgung im Herkunftsstaat schlüssig erken- nbar vorgebracht wird. Der anwendung des § 6 Z 1 leg. Cit ist damit der Boden entzogen

5.2.Die Anwendung des § 6 Z 2 leg. Cit. Kommt ebenfalls nicht in Betracht, da die anwendung dieser bestimmung verlangt, dass die vom Asylwerber behauptete Verfolgun- gsgefahr nicht Bestimmung verlangt, dass die vom Asylwerber behauptete Verfolgungsgefahr nicht einmal ansatzweise in einem der in Art. 1 Abschn. A Z 2 GFK genannten Gründe (Rasse, Religion, Nationalitat, Zuge- hörigkeit zu einer bestimmten sozialen Gruppe) begründet ist. Der Verwaltungsgerichtshof führt in seinem eingangs zitierten aufhebenden Erkenntnis aus: "Im vorliegenden Fall, in dem die belangte Behörde ihre Entscheidung auf § 6 Z 2 AsylG stützt, kann nun der Glaubwürdig- keitsgehalt dieses (als auch des auf die Bedrohung durch einen türkischen Polizisten bezog- enen) Vorbringens des Beschwerdeführers (ebenso wie der in der Gegenschrift der belangten Behörde vert- retene Standpunk, die vom Beschwerdeführer befürc- htete Verfolgung entspringe seiner schon fast krankhaften Vorstellungswelt) dahingestellt bleiben. Bei der Prüfung, ob ein Fall des § 6 Z 2 AsylG vorliegt, ist namlich von den Behauptungen des Asylwerbers auszugehen und – auf deren Grundlage – zu beurteilen, ob sich diesem Vorbringen eine Verfolgung aus den in Art. 1 Abschnitt A Z 2 der Gebfer Flüchtlingskonvention genan- nten Gründen entnehmen lasst. Fragen nach der Glaubwürdigkeit der Angaben des Asylwerbers stellen sich bei Beurteilung des Asylantrages nach § 6 Z 2 AsylG nicht (vgl: dazu das hg. Erkenntnis vom 22. Mai 2001, ZI. 2000/ 01/0294).

Davon ausgehend kann der Ansicht der belangten Behörde, die vom Beschwerdeführer behauptete Verfolg- ungsgefahr sei, offensichtlich nicht, auf einen der in Art. 1 Abschnitt A Z 2 der Genfer Flüchtling- skonvention genannten Gründe zurückzuführen, jedenfalls dann nicht beigepflichtet werden, wenn man auch das eingangs erwahnte, mit der Einbringung des Asylantrages erstattete Vorbiringen des Beschwerde- führers, er werde, von einer politischen Gruppe namens graue Wölfe verfolgt, und von besagter Gruppe wegen seiner (unterstellten) Zugehörigkeit zu  Einer gegnerischen Partei mit dem Leben bedroht, berücksichtigt (was allerdings sowohl das Bundesasylamt als auch die belangte Behörde unbeachtet ließen). Das Beschwerdevorbringen erweist sich aber auch insoweit zutreffend, als die Belangte Behörde angesichts des Vorbringens des Beschwer- deführers verpflichtet gewesen ware, eine mündliche Verhandlung durchzuführen. Zum erwanten, vom Beschwerdeführer mit der Einbringung seines Asylantra- ges erstatteten Vorbringen über eine Verfolgung durch eine politische Gruppe names, grauer Wolfe, hat das Bundesasylamt den Beschwerdeführer nicht weiter befragt und darauf, wie erwahnt, in seinem Bescheid, dessen Feststellungen und rechtliche Beurteilung die belangte Behörde war daher schon von vornherein verwehrt, von der Durchführung der im Gesetz vorgeschriebenen Berufungsverhandlung gemaß Art. II Abs. 2 Z 43a EGVG (wegen, geklarten, Sachverhaltes) abzusehen (vgl. etwa hg. Erkenntnis vom 22. Nowember 2001, ZI. 98/20/0223). Schließlich durfte die belangte Behörde auch in Anbetracht des (neuen) Vorbringens im Berufungsverfahren, das der Beschwerdeführer durch Beweisanbote zu bescheinigen suchte, ihre Entschidung nicht ohne Durchführung einer Verhandlung treffen (vgl. aus vielen etwa das hg. Erkenntnis vom 19. April 2001, ZI. 99/20/0424).“

Diese Ausführungen des Verwaltungsgerichtshof, an die sich die Berufungsbehörde aus rechtlichen Gründen gebunden fühlen muss, folgend ist aber schlüssig erkennbar, dass aus Konventionsgründen Verfolgung beha- uptet wird.

5:3.§ 6 Z 3 leg. Cit. ("das Vorbringen des Asylwerbers zu einer Bedrohungssituation offensichtlich den Tatsachen nicht entspricht“) kommt nicht in Betracht. Schon die beweiswürdigenden Ausführungen der Erstbehörde, die von der Glaubwürdigkeit des Vorbrin- gens ausging (diesem aber die konventionsrechtliche Relevanz absprach), vermögen den Spruch des angefochtenen Bescheides nicht zu tragen.

5:4.Ein Hinweis darauf, dass die berufende Partei an der Feststellung des maßgeblichen Sachverhaltes trotz Aufforderung nicht mitgewirkt habe, ergibt sich aus dem Akteninhalt nicht, sodass die Anwendung des § 6 Z 4 leg. Cit. Ausscheidet.

5:5.Hinsichtlich des § 6 Z 5 leg. Cit. (sicherer Herkun- ftsstaat) ist fest zu halten, dass die Anwendung diesen Norm eine Prüfung der Verhaltnisse im Herkunftsstaat im Hinblick auf dessen politischen Verhaltnisse, dessen Rechtsordnung und Rechtsumsetzung verlangt und diese Prüfung ergeben muss, dass in dem betreffenden Staat eine Verfolgung Einzelner nahezu ausgeschlossen ist (Rohrböck, Kommentar zum AsylG, 1999, Rz 304). Gemaß den Schlussfolgerungen der für Einwanderun- gsfragen zustandigen Minister der Mitgliedsstaaten der EG vom 30.11 und 1.12.1992 in London betreffend Lander, in denen im Allgemeinen keine ernstliche Verfolgungs- gefahr besteht, sollten bei der Bewertung eines Landes als "sicherer Herkunftsstaat“ folgende Faktoren berücksichtigt werden. Frühere Flüchtlin- gszahlen und Anerkennungsraten, die Achtung der Menschenrecht, demokratische Einrichtungen und Stabilitat. Schon im Hinblichk auf das notorische Wissen über das Herkunftsland der berufenden Partei kann nicht zwefelsfrei von einer Achtung der Menschen- rechte auch in der Praxis oder von einer ausreichend gefestigten politischen Situation, wie diese § 6 Z 5 leg. Cit. Verlangt, gesprochen werden. Damit ergibt sich aber, dass schon die von der Ersbehörde getroffenen Feststellungen den Spruch nicht zu tragen vermögen

6:Aus den angeführten Gründen entbehrt der Antrag auf Asylgewahrung jedenfalls nicht eindeutig jeder Grundlage. Auf Grund des Vorbringens der berufenden Partei kann eine asylrechtlich relevante Verfolgung keinesfalls von vornherein ausgeschlossen werden. Da der Asylantrag auch nicht aus anderen als von der Erstbehörde angenommenen Gründen offensichtlich unbegründet ist war, spruchgemaß zu entscheiden

7:Unter Hinweis auf das bereits mehrfach zitierte Erkenntnis vom 26.02.2002, Zahl 2000/20/0233-16 erscheint aus der Sicht der Berufungsbehörde die Vornahme weiterer Ermittlungen unvermeidlich. In Verbindung mit dem Erkenntnis des Verwaltungs- gerichtshofes vom 21.11.2002, Zahl 2002/20/0315 sind solche weiteren Ermittlungen von der Erstbehörde vorzunehmen. Die Annordnung des Gesetzgebers, dass das Bundesasylamt den gesamten für die Entscheidung über den Asylantrag relevanten Sachverhalt zu ermitteln hat, würde aber unterlaufen, wenn es wegen des Unterbleibens eines Ermittlungs- verfahrens in erster Instanz zu einer Verlagerung nahezu des gesamten Verfahrens vor die Berufungs- behörde kame und die Einrichtung von zwei Entscheidungsinstanzen damit zur bloßen Formsache würde. Es ist nicht im Sinne des Gesetzes, wenn die Berufungsbehörde, staat ihre (umfassende) Kontrollbefugnis wahrnehmen zu können, jene Behörde ist, die erstmals den entscheidungs- wesentlichen Sachverhalt ermittelt und einer Beurteilung unterzieht (siehe VeGH vom 21.11.2002, Zahl 2002/20/0315).

Im Fortgesetzten Verfahren gemaß § 7 AsylG wird von der Ersbehörde zu prüfen sein, ob dieser Asylantrag auch tatsachlich begründet oder im Sinne der Judikatur des Verwaltungsgerichtshofes (siehe oben) "schlicht“ unbegründet ist.

Rechtsmittelbelehrung

Gegen diese Bescheid ist kein ordentliches Rechts- mittel zulassig.

Wien, am 07.April 2003, Mag. F.d.R.d.A.

2.İslam dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.13

Hacı Bayazıt                                     Wien,27.08.2003

Marien Gasse 8/1/6, 1170 Wien

An das                                          11 R 86/03b

für das Oberlandesgericht Wien

der Republik Österreich zustandige Berufungs- bzw.

Rechtsmittelgericht

Betrifft: Rechtsmittel gegen die Rückweisung des Rekurses zu 11 R 86/03b durch das Oberlandesgericht Wien, mit der Begründung, der ordentliche Revisions- rekurs sei nicht zulassig.

Nedenler

Wien,18.09.2002 beim LG für ZRS Wien’de yapılmış olan Mahkemeye zaman içerisinde itiraz ettim. Davanın manevi, içtimai ve iktisadi boyutları ile birlikte ele alınıp, davacı olduğum insanların, ‘Mahkemeler vasıtası ile deşifre edilerek’, ...diğer insanların uyarılması amacı ile.

"25.4.2001 olabilir. Wien 1160  Baumgartnerhöhe hastanesinden geliyordum“,

>    hafif yağmur yağıyordu;

Yarabbil Alemin, bu şeytanlar ile "davacı olduğum insanlar“ ne yapayım diye düşünüyordum...

>    Birden Yağmur hızlandı tekrar yavaşladı.

>    “O anda, Sema’dan Bir Nida Geldi... Biz Rahmetimiz ile Temizleriz“ diye.

15.02.2003, AMS Sosyal yardım antrağını yeniler iken, ‘memur hanım işlemi eksik yapmış’... 03.2003 Para gelmedi. Bunu için AMS’ye gidip sordum?

Memur değişmiş;

‘başka bayan memur vardı’... bir yanlışlık olduğunu düzelteceklerini söyledi. "Baktım, ‘Memurun yanında bir zarf var’ üzerinde şeytanın ismi (Bayram Altaş ‘Süleymancı hoca) yazılı.“ "Zarfin üzerinde’ki isim erkek olup; sağ ayak oğlanı kısmı temsil ediyor. Eli fitne ve fiziki harekat kısmını ise tarih, 11. 06. 2003 Sachwalters- chaft’in kaldırılması antrağında belirtilmiş şekilde M.Cemil Şahin ve ikinci bir şahıs temsil ediyor.“ Dinin siyaset ve menfate aletini temsilen, "dişi şeytanı Melek, M.C Şahin’in karısı temsil ediyor.“ M.C Şahin tarih, 27.01.1995 Landesgerich Eisenstadt’da görüşme salonunda söylemişti. Karısı Melek Şahin’in Şeytanlar ile irtibatlı olduğunu öğrenmiş; "iki kardeş kafa kafaya verdik, Melek’in kafasını kopartacaktık, ama bu işte, parada olduğunu söylediler, onun için bu işi kabul ettiğini.“ Vekalet verirsem çıkana kadar işlerimi de takip edeceğini söylemişti. Hanımın işlerimi takip edemeyeceğinden dolayı ve M.C. Şahin’in, O anda ne demek istediğini anlamadığım’dan dolayı Vekalet verdim.

1:M.C. Sahin 27.01.1995 insani vadlerinden dolayı almış olduğu vekaleti su istiamal ederek, Bayazıt Backwaren Ges.M.B.H de bulunan 10% hissemi kendi üzerine geçirmesi ile birlikte 1994 sene sonuna kadar tarafıma ödenmesi gereken Ös,700.000-. M.C Şahin’in üzerine geçmiş bulunuyor. M.C Şahin bundan dolayı, tarih 25.10.1995 Çocuklarımı’da fırının üzerinde ayrı bulunan evimden uzaklaştırıp; 1997 tarihine kadar diğerleri ile birlikte fırını menfaatleri doğrultusunda işletmiştir.

2: M.C Şahin den istediğim üzerine geçirmiş olduğu 10% hisse bedeli ve alacağım olan Ös,700.000-.

3: M.C Şahin 27.01.1995 tarihinde bulunmuş olduğu İnsani vadlerine sadık kalsa, 10% hissemi kendi üzerine geçirmez vekaleten devam ederdi. Ayrıca, iki defa Avukat ve LG für ZRS bildirdim, hangi müşteriden ne kadar para aldıklarını. Sachwalter’in kalkması için Bezirksgeriht Hernals’e tarih, 27.05. 2003 antrag verdim. Bezirks Gericht Hernals’in, tarih 27.06.2003 red kararına; tarih,14.07.2003 etmiş olduğum itiraz ile Dosyanın üst Mahkeme tarafınca sonuçlanmasını beklemekteyim. Üst Mahkeme tarafından; ‘Sachwalter ile ilgim olmadığından dolayı’, Wien, 29.11.2002 LG für ZRS Wien yapılmış olan yasal itiraz hakkımın muafaza edilip; Hak ve hukukumun teminini talep ediyorum. Hacı Bayazıt   

3.İslam dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.4

Hacı Bayazıt                                  Wien,16.09.2003

Repuplik Österreich                   Gz:00 01.427-BAW

Bundesasylamt Landstraßer Hauptstraße 171

Konu: ‘İltica dairesine verilmiş belgeler’den bir özet’...

Hukuki alanlarda açılmış bu dava; "alanı insanların vicdan olan“ din’in beli ve omurgası tarikat çalışması ve tarihidir. "Bundan dolayı dini siyaset ve menfaate alet edip“ her türlü kaos ve anarşinin zahiri sebep- lerini hazırlayan insanlar tarih,11.08.2003 Mehmet Oruç beye yazılmış şekilde "manevi mücadele ile açığa çıkarıldıkları için“ bana ve aileme düşman oldular. Yıllardır insanlar bu olayların meydana çıkarılmasnı beklemiş; ‘şeytan’da bu arada boş durmamış; insanları aldatarak tarih, 30.06.2003 Prof.Yaşar Nuri Öztürk beye yazıılmış şekilde "din’i tahrib ederek kendisine yardımcılar edinmiş.“

Bu insanlar haya perdesini yırtıp şeytana manevi bünyede yer edindirmiş. Bundan dolayı şeytan tavanda’ki "kalasda tahribat meydana getirmiş“ kalas’da ki tahribat Tarih, 07. 09. 2003 Prof. Y.N. Öztürk beyin yazdığı. "ABD’li Prof. Hepimiz bilmekteyiz ki, havanın zehirlenmesi ozonu delmiş ve bu delik, Stephen Hawking'in deyimiyle Amerika kıtasının üç katı bir büyüklüğü ulaşmıştır. Bu delik yüzünden dünya bir radyasyon ve ültraviyole yağmurun tehdidi altındadır.“ Bizzat Hawking, bu olumsuz gelişmenin bir kıyamet alameti olduğunu söylemektedir.

"Tavan Kainat; Tavanda’ki kalas’da Ozan tabakası’dır.“ Din Adamları dünyalarını yamamak için din’i yırtıp Allah’ın korkusu ve haya perdelerini tahrib eder ise alemin düzeni sosyal ve iktisaden, Ozan tabakasını delecek şekilde gelişir, dünya üzerine müsübet olarak yağar.

Eylül veya Ekim 2002 olabilir; Allah(cc) - kemer ile vurdurup - tavanda’ki kalas’da ‘yer edinmiş olan şeytanları’ dağıttır’dı.

Bu olaydan sonra tarih, 15.06.2002 Bezirksgericht Hernals Sachwalterschaftssach için "yazılmış yazılarda belirtilen gurupları temsilen“ birisi Tevrat hoca küçüğü  Fetullahcı büyüğü Milli Görüşçü iki kardeş ile  1150 Wien Löhrgasse’de bulunan Cami'de Akşam namazın’da bulunduk. ‘Tevrad hoca arnavutca yazılmış bir din’i kitap getirdi’... Kitabı incele’dik; ‘ben alıp yüksek bir yere koydum’, ‘hürmeten’... ‘İki kardeşten küçüğü kitabı alıp yırtıp çöpe attı’... Muaviyenin takipcisi şeytanın hizbi "kalpleri böyle ve benzeri hal ile çevirip“, insanları şeytanın izine düşürüyor.

"Ben çöpten tekrar aldım.“

‘Bunlar önceden bu olayı ayarlamış’...

‘Akşam namazını Tevrat hoca kıldırdı’, Namaz bitti hoca dua edecek;

"şeytan yaklaştı hoca ağzını açtı“ içine aldı; başladı

‘içinden başka dışından başka dua etmeye’,

içinden söylediğine "bana amin“ dedirttirecek...

Dua’dan sonra kalktık dışarı çıktık;

geçimlerini temin için;

dini meslek edinip "yüzlerine İslam maskesi geçirmiş üçü“ dışarı’da kafa kafaya verip "ellerini birbirlerinin omuzuna atıp“, nefeslerini birleştirip ‘arkamdan şeytanı koyuverdiler! Eve gelene kadar melun şeytan durup durup saldırdı.

Peygamber efendimizin ‘zamanı ve vefatı sonrası yaşanmış olaylar’, devamlı aynı amaç için ama değişik usüller ile tekrarlanır... Ehl’i Beyt evlatları’da onlara karşı devamlı aynı mücadeleyi verir. Hacı Bayazıt

8.İslam dairesi içerisinde! Maneviyat, tasavvuf, tarikat ve İnsan.1

Hacı Bayazıt                               Wien, 18.04.2005

Alser Strasse 30/26, 1090 Wien

An das                               Gz. 046245Ur94/05d-1

Landesgericht für Strafsachen,

Wien Landesgerichts Strasse 11, Wien 1082

Bir Mahkeme Özeti.

Tarih, 26.04.2005 de olacak Mahkeme. "Olayların aydınlanıp benzeri faaliyetlerin engellenmesi için“ hukuki düzenleme’de kamu güveni ve sosyal dengenin tesisi için, önemli belge olacağına inanmaktayım. Benzeri olayların engellenmesi insanları musibet ve sıkıntıya müstehak olarak hazırlayanların bertaraf edilmesi için, Türkiyede "bu dava ile ilgli“ hapis cezası içeren iki kanun çıkartıldı.

Dava ile ilgili Sachwalter istemiyorum. "Yıl 1994 ortalarında akşam evime misafir olarak M.Cemil Şahin ile karısı Melek gelmiş.“ M.C Şahin ile yan yana oturuyorduk; ‘Oğlum Mehmet’de yedi yaşlarında idi yanımda oturuyordu’... M.C.Şahin ile konuşuyor bir taraftanda - yan göz ile - karşıdaki televizyonu seyrediyorduk; televizyonda hafif döşü açık spiker göründü.; yanımda duran oğlum,

Mehmet - hemen uzanıp eli ile gözümü kapayıp - gayri ihtiyari görmemi engelledi...

Bunu hali gören M.C.Şahin, ‘amaa ne var bunda’ bizim Melek (karısı) daha açık erotik filmleri seyreder; dedi. 

Görülecek Mahkemede Şahsımı temsilen Mahkem- enize verilmiş 26 sayfa belgeler; Tarafınızdan sorulacak soruları yanıtlayacağına inanıyorum. Hacı Bayazıt

Karar: Olayların manevi ve zahiri boyutu; Mahkeme tutanaklarında kayıt altına alınıp Süleymancılar ile Osman’ın korkutarak açtırdığı dava 29. 04. 2005 Geri çekilmiştir.