Haci Bayazit                                                                           1 P28/13h – 378

Possingergasse 65, 17/16

1170 Wien  

>                                                                                            Wien, 28.10.2024

BEZIRKSGERICHT HERNALS

Kalvarienberggasse 31

1172 Wien

> 

PFLEGSCHAFTSSACHE:

Betroffene Person

Haci Bayazit, Geb. 20.03.1957

Possingergasse 65, 17/16, 1170 Wien

> 

Sahip olma oranı:

Raporu ve ücret notun uzman Dr. Elisabeth Lenzinger’e teslim oldu. Teslim tarihinden itibaren 14 gün içerisinde rapor ve ücret notu hakkında yorum yapma ve itiraz etme imkanınız bulunmaktadır.

Ayrıca sözlü duruşma talep etme seçeneğiniz de vardır.

Cevap vermemeniz durumunda mahkeme, raporda belirtilen konular için sözlü duruşma yapılmaksızın sizin için yasal bir hukukcu/yetişkin temsilci atamayı amaçlamaktadır.

Tarih, 24.10.2024 Postadan almış olduğum; am 18.Oktober 2024, 1 P 28/13h – 378  Bezirksgericht Hernals kararını itiraz süresi içerisinde kaldırılmasını talep ediyorum.

Elle tutulur gözle görülür küresel etki alanlı delil ve nedenler.

Tanı(lar):

ıklanamayan kökenli parafrenik sendrom (ICD-9: 297.2)

14.12.2000 Ass. Prof. Dr. A. Friedmann, OA der Klinik.

> 

İran İslam Cumhurbaşkanı Seyyid İbrahim Reisi:

şman bölgemizin coğrafyasını yeniden çizmeye karar verdi, ancak İslam Cumhuriyeti onların bu projesini durdurdu, teröre karşı bu savaşın komutan ve kahramanı işid örgütünü yok eden Korgeneral Hacı Kasım Süleymani‘den başkası değildi. Allah(c.c)ın Rahmeti onunla olsun. Yunus Günaydın @yuzarsif023, 22.09.2022..,

 

Allah‘ın alemde yarattığı olayın bütünü zahirin diğer yarısı batini boyutu;

insanları islamdan sapıtan şeytanın 20 civarında yardımcı hizbinin küresel ağı peygamberi iblis olan F.Gülenin; Vatikan, Pentekon ve TelAviv onayına bağlı mesihlih bağlantısı kesilip, yeni bir din projesi tarihe gömülünce;

 

Çöküşün ikinci ayağı,

Erdoğan‘ın sünni maskeli süfyani siyasal hilafet projesinin siyasi ayağı; Büyük Ortadoğu Projesi de Hüseyni direniş cephesi bileşenleri ile Hacı Kasım Süleymani komutasında yok edildi;

batıl parelel dinin çöküşü iki aşama ile tamamlandı dünya maneviyat ve adalet yörüngesine girdi.

 

Hacı Kasım Süleymanı,

Irak'ın Biji şehrini sünnü maskeli süfyani IŞİD'den kurtardığında,

Kilisede‘ki Hristiyan bir kadın bunu oradaki duvara yazdı:

Ey Kutsal Meryem,

Huzur içinde yat, İsa bir daha çarmıha gerilmeyecek;

Çünkü,

Fatıma'nin çocukları geldi. @Ali_Haydar_313, 31.12.2022

 

Sözlü am, 10,10,2024 görüşmede Doktor hanıma sordum; 2 sene öncesine kadar Corana Virüs'den korunmak için bütün dünya insanı ile birlikte 30 cm maske içine hapsolmuştunuz; şimdi, 30 santim Corana Virüs maskesinin kaldırılmasını sağlayan

benim,

hakkım da pisikolejik Rapor hazırlamanız ayıp olmuyormu?

Doktor hanım maskenin nasıl kaldırıldığını sorunca… Dr. Elisabeth Lenzinger 1 P 28/13h-373 am, 10.10.2024 Uhr 9:30, E.Mail adresine gönderdiğim önünde duran yazılı bilgi;  

 

„Bu dava Türkiye merkezli Wien’de uzantısı olan, küresel soykırım davasın’dır.

Benim soyum Ehl-i Beyt evlatları 1400 yıl’dır mücadele ediyor. Bende, çocuklarım ve torunlarım ile birlikte küresel düzeyde sosyal ve iktisadi olarak 30’dır mücadele ediyorum, dünyada hertürlü kötülük karanlık olayların zeminini hazırlayan bu sünni maskeli süfyani hizbine karşı.

 

Türkiye merkezli Wien'de taraftarları olan" dünyayı karanlığa sürükleyen şeytanın yardımcılarının ifşa edilmemesi, halkın uyarılmaması sonucu CoVid 19 Wirüs, insanların müsübete hazırlanması sonucu oluştu.

ABD’de 5 milyon insan CoVid virüsü nedeni ile kronik solunum yolu hastası oldu. Dünya’da milyonlarca insan öldü.Yüzbinlerce Şirket iflas etti. Almanya’da 10 binlerce insan CoWid virüsü nedeneni ile malulen emekli oldu. 2 sene öncesine kadar dünya halkı 30 santim maske içine hapsolmuştu.  

Sonuç olarak torunum Ehl-i Beyt çocuğu’dur. Bakım ve yetişmesi bizim ailemiz dışında olamaz, acilen tarafımıza iade edilmeli.) okumasını söyledim.

Austurya ve dünya insanları ve çocukların güvenliği için Ceza Savcılığı Rapor hazırlamalı; eğer hazırlamaz ise Bin yılda bekleseniz bunun için olanak bulamazsınız.

İlave Belge. 1)Aşağıda bahsi geçen temyizde, Leoposlstadt Bölge Mahkemesi'nin 20.02.2024/15 Şubat 2024 tarihli 1 P S. 42/23 – 54, 4) sayılı kararına itiraz ediyorum. 2)Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği Wien am, 19.09.2022“ Okumasını söyledim.

Bu davanın Viyana'da görülmesi, Allah'ın insanlığa Rahmeti’dir.

OGH'nin bu kararından (Yargıtayın Süleymancıların içlerindeki şeytanı bir kap içindeki suya üfleyerek, suyu istenilen yerlere serpiştirmesi ile kuluçkulama yöntemini görmesinden sonra) 6 Ob 133/04h Oberster Gerichtshof, Wien 24. Juni 2004 kararından sonra

Hakim Hans Sperl ile görüştüm.

Hakim Hans Sperl Bana, biz oğlan şeytanın süleymancılar’dan geldiğini sanıyorduk; dedi,

ben, evet süleymancılar şeytanın sağ ayağı oğlan tarafı ama ırkcılığı temsil eden M.Cemil Şahin şeytanın fitne elidir ve vekaleti M.Cemil Şahin istismar edip haklarımı üzerine geçirmiş, dedim.

Hakim Hans Sperl Antragın üzerine

„Dava özünde yanlıştır." yanlıştır. yazdı

Rechtsanwalt Wolfgang Blaschitz Antrag değiştirsin dedi.

Rechtsanwalt Wolfgang Blaschitz gittim; bana Antragı benim değiştirmemi söyledi.

Vermiş olduğum Verfahrens hilfe antragım da onay vermedi.

Çünkü,

Eisenstadt Bölge Mahkemesi'nde 4 yıl 4 ay tutuklu kalmama neden olan davada masumiyetimin kanıtıydı. Ayrıca Osman benden aldığı vekaletnameyi kötüye kullanmış ve fırın ortaklığımdan alacağım 50.870,99 € + 7.259 €'yu kendisi için almıştı.

Allah(c.c) alemleri dua/din ahlak maneviyat ve doğruluk/adalet üzerine bina etmiştir. Hak asla kaybolmaz belki bir süre hakkın üzeri örtülebilir ama sahibini gölge gibi takip eder, bulur.

Başvuru

Tarih, 24 Ekim 2024, posta yoluyla aldım; 18 Ekim 2024 tarihli, 1 P 28/13h – 378, Hernals Bölge Mahkemesi kararının temyiz süresi içinde bozulmasını talep ediyorum.

Aşağıda bahsi geçen temyizde, Leoposlstadt Bölge Mahkemesi'nin (20 Şubat 2024/15 Şubat 2024) 1 P S. 42/23 – 54 sayılı kararına itiraz ediyorum; Ceza Savcılığı'na gönderilmesini talep ediyorum... ve torunum Bayazit'in en kısa sürede bize iade edilmesini talep ediyorum.

Haci Bayazit

5)İlave Belge, 1)Haci Bayazit, Saat  09:30 yazılı bilgilendirme, 2) Dr. Elisabeth Lenzinger tarih, 10.10.2024 3)Aşağıda bahsi geçen temyizde, Leoposlstadt Bölge Mahkemesi'nin 20.02.2024/15 Şubat 2024 tarihli 1 P s. 42/23 – 54 sayılı kararına itiraz ediyorum. 4)Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği Viyana 19.09.2022, 5) ANAYASA MAHKEMESİ Viyana 17.01.2024

> 

Büyük Baba                                                                  GZ: 48 R 100/24x

Haci BAYAZIT                                                               

Possingergasse 65, 17 / 16

1160 Wien                                                                     Wien, 11.06.2025

> 

REPUBLIK ÖSTERREICH

Landesgericht für Zivilrechtssachen Wien,

Abteillung 48

Mag. Ulf Marschner, Vorsitzender                                                                      

> 

PFLEGSCHAFTSSACHE:

Minderjährige Person

Yarber Bayazit, Geb. 03.07.2020

> 

Konu: Landesgericht für Zivilrechtssachen Wien’in Hernals Bölge Mahkemesi'nden talep ettiği; Dava Usulü Kanunu'nun 6a maddesi uyarınca 19 Mayıs 2025 tarihli kararını Landesgericht für Zivilrechtssachen Wien’e teslim ediyorum. İtiraz kabul edilmiştir.

> 

Haci BAYAZIT

> 

İlave karar foto kopie, Landesgericht für Zivilrechtssachen Wien,

Wien, 16. April 2024,Bezirksgericht Hernals, Abteilung 1

Wien, 19. Mai 2025

5.İklim Değişimi ile Mücadele.1

BismillahirRahmanirRahim.
Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanma! Bilakis, onlar Rableri katında diridirler ve rızıklandırılmaktadırlar.” (Al-i İmran, 169)

Bu alemde bütün olaylar Hak’kın onurlanıp Batılın  cezalanması için islam üzerinden iki kuraldan birine uygun gelişir; batıl günahı ve zülmünün ağırlığı ile her iki alemde çöker kaybeder; Hak arınmışlığı yüceliği ile her iki alemde kazanan olur… alemleri dua/din ahlak maneviyat ve doğruluk/adalet üzere Yaratan Allah(c.c)ın İlahi adaletidir.  

Siyonist terör rejimi ve hamisi ABD insanları islam’dan sapıtan şeytanın 20 civarındaki yardımcısı sünnü maskeli süfyanin kıblesi ve maşası’dır. . Süfyanin ileri birliği F.Gülen hizbi ile süleymancılar AB’den ABD’ye istihbarat örgütleri üzerinden kuluçkulama yöntemi ile gelişip onları siyasi ve maddi beklentileri ile islam/iran/Süriye/Filistin/Yemen üzerine sürüklüyorlar; doğası gereği onlar Hak’kın üzerini örten inkar eden şeytanın yardımcıları…

islamın ana sutunu Hüseyni direniş cephesinin zayıflamasından yalnızca süfyani siyasi ve sosyal beklenti ummaktadır; emperyalizme meyilli devletlere de zaviyet ve korku ile burdan yaklaşıp sürüklüyorlar. Çare, gece gündüz uykulu uyanık her an bütün duyu yolları ile en azından imanın en zayıfı ile Buğz edip yılandan çiyandan sakılır gibi sakınmak korunmak… süfyanin asla kazanması olmaz; ancak süfyaniye yakın olunduğu oranda zaiyat olur.

İşgalci Siyonist İsrail tarafından „ebedi alemin geçiş yurdu bu dünyanın en bereketli coğrafyasını da cihat üzere doğup şehadet ile mukafatlanan“ zamanın yıldızları komutanlar ile halkın şehadetini, İmam Zaman’a (acil zuhur dileğiyle), Yüce Rehberliğe, sabırlı ve metin ailesine ve silah arkadaşlarına tebrik ve taziyelerimi bildiririm.

Ayrıca, doğduğu ev (Kabe)de Peygamberi omuzu üzerinden uzanıp evin (Kabenin) içinde ki putları kıran İmam Ali(a.s) evladı, AğaCan Rehber Ayetullah Seyyid Ali Hamenei‘nin iradesi cesareti ile süfyanin Kıblesi ve maşası ABD ile siyonist İsraili siyasi ve sosyal çökerterek „bütün alemin islamın izzet ve onuruna şahit olduğu“ için canı gönülden bütün benliğim ile kutluyor Allah(c.c)dan rahmet merhamet ile sabır diliyorum. Haci Bayazit 28.06.2025

Mektubunuz başarıyla alındı
Mektup kayıt numarası 66079964974

5.İklim Değişimi ile Mücadele.2

İran’da Taklit Mercilerinden İmam Hamanei İçin Fetva

İran'daki büyük Şii taklit mercilerinden Ayetullah Nuri Hemedani, İslam İnkılabı Lideri İmam Hamanei'yi tehdit edenler için fetva çıkardı.

Ayetullah Nuri Hemedani'nin yayımlandığı fetva şöyle:

''Yüksek Dini Merci’ye ve İmam Hamanei’ye hakaret İslam dininin temel değerlerine hakaret demektir.

Şu anda Yüce Devrim Lideri, İslam ümmetine tam bir güç ve cesaretle önderlik etmektedir. Tüm düşmanların İslam’a, Kur'an-ı Kerim’e ve Ehli Beyt'e (a.s) karşı birleştiği bir ortamda, İmam Hamanei’i desteklemek farzdır. O'nu zayıf duruma düşürmek ise haramdır.

İslam Lideri’ni ve Yüksek Dini Merci’yi tehdit eden veya saldırmaya çalışan herhangi bir şahıs veya rejimin hükmü muharibdir. Bu suça yardım edenler de aynı cezaya çarptırılacaktır.''

Ayetullah Mekarim Şirazi'den Fetva

İran'daki büyük Şii taklit mercilerinden Ayetullah Mekarim Şirazi de, İslam İnkılabı Lideri İmam Hamanei'yi tehdit edenler için fetva verdi.

Ayetullah Mekarim Şirazi'nin fetvası şöyle:

''İslam ümmetine ve ülke egemenliğine zarar vermek amacıyla İslam Lideri’ni ve Yüksek Dini Merci’yi tehdit eden veya (Allah korusun) taarruzda bulunan her kişi veya rejimin hükmü muharibdir. Müslümanların veya İslam hükümetlerinin tehdit edenlerle işbirliği yapması ve güçlenmesine katkıda bulunması haramdır. Dünyadaki tüm Müslümanların bu düşmanları sözlerinden ve hatalarından pişman etmesi elzemdir. Eğer Müslümanlar bu süreçte herhangi bir zarara uğrarlarsa, İAllah onlara Allah(c.c) yolunda mücadele mükafatı verilir.'' ABD Başkanı Donald Trump, İslam İnkılabı Lideri İmam Hamanei'yi tehdit etmişti. RastHaber 29.06.2025

5.İklim Değişimi ile Mücadele.3

Hz. Hüseyin (A.S) Bizim İçin Çok Zahmet Çekti

Rasthaber -  İran ve Siyonist İsrail arasındaki 12 günlük savaşta ve halkın İran İslam Cumhuriyeti’ni savunmadaki eşsiz birliğiyle bir kez daha şu kanıtlanmıştır ki, kökleri Aşura kıyamına uzanan İslam İnkılabı ve sistemi, İran’ı dünyanın kan emici ve zorba güçlerinin boyunduruğundan korumuş ve aynı zamanda düşmana karşı direnişle birlikte savunma ve bilimsel teknolojiler alanında dikkat çekici ilerlemeler elde ederek onurlu ve izzetli bir İran inşa etmiştir ve Seyyidü’ş-Şüheda’nın (a.s) kıyamı bizi bu direniş ve ilerleme noktasına ulaştırmıştır.

Büyük İran milletinin ve İslam inkılabının Aşurayi kimliği 12 günlük savaşta bir kez daha ortaya çıktı. Amerika ve Siyonist rejimin hesabı şuydu: çok katmanlı ve birleşik saldırılarla İran İslam Cumhuriyeti’nin her türlü harekete geçme fırsatı elinden alınacaktı, ancak İmam Hamenei’nin derin feraseti, akılcı kararları, eşsiz cesareti ve hikmeti, Hüseyni ve Aşura ehli olan İran milletinin eşsiz birliği ve İran’ın savunma gücü, işi öyle bir noktaya taşıdı ki Amerika ve İsrail’in hesapları ve planları, bu iki terörist rejimin kendilerine geri döndü. Her ikisi de, İran’ın Katar’daki El-Udeyd üssünü füze saldırısıyla hedef aldığı bir durumda ateşkes talep etmek zorunda kaldı. İsrail ise öyle şiddetli bir şekilde darmadağın edildi ki, bu gerçeklerin ayrıntılarına ileride daha fazla değinilecektir.

Amerika ve Siyonist rejim, rejim değişikliği, kayıtsız şartsız teslimiyet ve İran’ın nükleer ve füze kapasitesinin yok edilmesinden söz ediyorlardı; ancak sonunda ateşkese sığındılar.

Bazı belgeli raporlar, Amerika ve İsrail’in İran islam Cumhuriyeti’nin artan gücü karşısındaki çaresizliğini açıkça ortaya koymaktadır ve bunlardan bazıları şunlardır:

ABD Deniz Kuvvetleri eski subayı Scott Ritter: “Trump’ın İran’a yönelik saldırıları, itibarını korumak için sergilenen bir gösteriydi!” İsrail’in İran’a saldırısındaki başarısızlığı nedeniyle, Trump’ın koca ağzı onu köşeye sıkıştırmıştı… ve itibarını kurtarmak için daha önce İsrail tarafından vurulmuş olan iki boş merkeze saldırmak ve yok edilemeyen Fordo tesisine altı bomba atarak “yok ettim” demek zorunda kaldı!”

Katar Dışişleri Bakanı: “İran, El-Udeyd üssüne saldırdıktan sonra Trump ateşkes talebinde bulundu.”

CNN: “İran’ın füzeleri, Amerika’nın THAAD, Patriot, Arrow 3, Arrow 2, Davud Sapanı ve Demir Kubbe sistemlerinin arasından kolaylıkla geçerek belirlenen hedeflere isabet etmektedir.”

Siyonist rejim gazetelerinden Maariv: “İran sadece zayıflamadı, aksine bu savaştan eskisinden daha güçlü çıktı.”

Maariv gazetesi: “İsrail’in savunma katmanları açık şekilde çöktü ve gelecekte daha da kötü olacak.”

Siyonist rejimin Calcalist web sitesi: “İran’la savaşın maliyeti, İsrail’i çöküş sınırına getirdi.”

Washington Post gazetesi: “İsrailliler, İran’ın füze yağmuru karşısında felç oldular ve korkudan titriyorlar.”

İngiltere’nin Middle East dergisi: “İsrail’in dokunulmazlık efsanesi, Netanyahu’nun yanılsaması yüzünden yerle bir oldu.”

Amerikalı teorisyen John Mearsheimer: “İsrail’in havaalanları kapalı, limanlar kilitli, savunma füzeleri tükenmiş; buna mı zafer diyorsunuz?!”

ABD’nin Emekli albayı Daniel Davis: “İran füzelerinin Demir Kubbe’yi delip geçtiğini görün. Artık güçlerimizi Suriye ve Irak’tan çekme zamanı geldi. İran füzeleri Demir Kubbe’yi bile rahatça deliyor, bizim askerlerimizin çoğunda bile bu kadar savunma yok.”

Haaretz gazetesi: “İran, Tel Aviv ve Hayfa’yı Gazze’ye çevirdi.”

Trump, NATO zirvesinde: “İsrail ciddi şekilde zarar gördü ve zor ayakta duruyor.”

İsrail eski Dışişleri Bakanı Şlomo Ben-Ami: “İran’a karşı zafer diye bir seçenek yok.”

Amerikalı yazar ve aktivist Jeffrey Shaun King: “İran, bizden ve tüm dünyadan yeni bir saygı seviyesini hak ediyor; onlar, bizim son 20 aydır dünyaya yalvararak yaptırmak istediğimiz şeyi yaptılar!”

Middle East dergisi: “İsrail’in dokunulmazlık efsanesi, Netanyahu’nun yanılsaması yüzünden paramparça oldu.”

BBC muhabiri: “Tel Aviv’de kiminle konuşsam, umutsuzluk ve çaresizlik izleri görüyorum. İran’ın sürprizleri yolda. İsrail’in hava savunma mühimmatı tükenmek üzere. Savunma sistemi yorgun ve yıpranmış durumda. İsrail, İran’ın saldırılarının bu kadar geniş çaplı olmasını beklemiyordu.”

İslam İnkılabı Aşura Hareketinden İlham Alarak Şekillendi

Yabancı çevrelerin raporları, Siyonist rejimin felç olduğunu göstermektedir. Artık Siyonist rejimin temellerinin çökme fırsatı da önümüzde durmakta ve medenî ve devrimci İran milleti, Hüseynî kıyamdan ilham alarak savaşa hazırdır.

İran halkı, Hüseynî ve Aşurayi bir ruha sahiptir ve İslam İnkılabı, Aşura kıyamından ilham alarak; adalet talebi, zulümle mücadele, hak ve hakikati savunma, istikbara karşı direniş, şehadet arzusu ve İslamî değerlerin diriltilmesi gibi temeller üzerine kurulmuştur.

Aşura kültürüne göre, dini ayakta tutmak ve tağutla mücadele etmek için gerekirse can feda edilmeli ve varın yoğun ortaya konulmalıdır.

Seyyidü’ş-Şüheda’nın (a.s) mesajı, direniş, tağutu reddetme, kurtuluş ve dünya için gerçek bir saadettir.

Hz. Hüseyin (a.s) bu bilinç ve anlayışı bize bahşetti ve büyük İran milleti, Şehitler Serverine (a.s) ve bu kavramlara dayanarak istikbar güçlerine karşı direnmiş ve zafer kazanmıştır.

Aşura ruhuna sahip İran milleti, dünyada istikbarın, yolsuzluğun ve zulmün egemenliğine tahammül etmemektedir. 12 günlük savaşta destansı ve Aşurayi roller oynamıştır ve bu zaferini Aşura kültürüne borçludur.

Onurlu İran milleti, tıpkı tarihin kritik ve tehlikeli sahnelerinde, devrimi, sistemi ve aziz vatanı savunmakta her zaman başarılı, fedakâr ve zamanında bir varlık gösterdiği gibi, İslamî vatanını ve inkılabını destekleyerek, düşmanın İran’da kargaşa ve sosyal kaos çıkarma planına sert bir tokat vurmuştur. Bu millet artık dünyadaki hak talep eden halklara örnek ve ilham kaynağı olmuştur.

Müzakere Borazanları; Düşmanın Menfaatine Hizmet Edenler

İran milleti, Aşura kültürüyle yoğrulmuş yüksek azim ve kararlılığıyla İslam İnkılabını savunma ve her yönden güçlenme iradesine sahiptir. Bu millet; halkı, komutanları, bilim insanlarını şehit eden, askerî ve nükleer tesislere saldıran ve devrim liderini tehdit eden Amerika ve İsrail’in cinayet ve kötülükleri devam ederken hâlâ Amerika ile müzakereden söz edenleri, düşmanın çıkarlarına hizmet eden kimseler olarak görür ve onları İranlı saymaz.

Seyyidü’ş-Şüheda’nın (A.S) Ashabının Aşura Gecesi Gösterdiği Sadakat Yeniden Canlandı

Bu savaşın ortasında, İslam ümmeti ve dünya kamuoyu arasında istikbarı ve siyonizmi reddetme konusunda eşi benzeri görülmemiş bir birlik oluştu. Bu durum İslam’ın, İslam İnkılabının ve İmam Hamenei’nin dünya genelindeki itibar ve sevgisini artırdı.

İmam Zaman’ın (a.f) naibinin (İmam Hamenei'nin), Aşura gecesi İmam Humeyni Hüseyniyesi’ndeki zafer dolu varlığı, İslam İnkılabının düşmanla Aşurayi şekilde mücadele mantığını hatırlattı ve onların psikolojik savaşını bozguna uğrattı.

İmam Humeyni Hüseyniyesi’ndeki katılımcılar ve matem meclisinde Hz. Hüseyin’in (a.s) yasını tutanlar, coşku ve heyecana kapıldılar, bu da Seyyidü’ş-Şüheda’nın (a.s) ashabının Aşura gecesi ona gösterdiği sadakati hatırlattı.

Şahsiyetsiz ve alçak Trump, kirli diliyle İslam İnkılabı Rehberi’nin ismini ağzına aldığında ve onu tehdit ettiğinde, İslam alimleri ve büyük taklit mercileri, Ayetullah Mekarim Şirazi ve Ayetullah Nuri Hemedani, Şii merciiyetini ve liderliğini tehdit eden her kişi veya devleti "muharip" (İslam’a karşı savaşan) ilan etti. Bu durumda dünya üzerindeki her Müslümana, Trump ve Netanyahu ile iki terörist rejim olan Amerika ve İsrail’i yok etmek adına elinden gelen her şeyi yapmak vacip oldu. Kim böyle bir çabada ya da zahmette zarara uğrarsa, Allah yolunda cihat eden bir mücahidin sevabını alacaktır.

Diğer büyük merciler de sahneye çıktı ve İslam İnkılabının hekim liderine destek ve himayelerini ilan etti.

şmanı İran’a Saldırı Konusunda Küstahlaştıran Tahrif Cephesine Güvenlik Ve Yargı Alanında Hızla Müdahale Edilmelidir

Bu şartlar altında, İran’a saldırı konusunda düşmanı cesaretlendiren tahrifçi çevreler ve unsurlarla güvenlik ve yargı yollarıyla hızla mücadele edilmelidir.

Tahrif cephesi, sızmış unsurlar ve sözde reformcu radikaller, yalanla Amerika ile İsrail arasında anlaşmazlık ve ayrılık olduğunu iddia ediyor ve müzakereyi allayıp pullayarak, bu yaklaşımın ülkeyi savaştan uzak tutacağını empoze etmeye çalışıyorlardı.

Oysa Trump, İran’ın nükleer tesislerine saldırıdan sonra şöyle dedi: “Başbakan Netanyahu’ya teşekkür etmek ve onu tebrik etmek istiyorum. Biz bir takım olarak çalıştık; belki de bugüne kadar hiçbir takım böyle bir iş yapmamıştır.”

Netanyahu da şöyle dedi: “Amerika’nın İran’ı bombalaması tamamen benimle Başkan Trump arasında koordineli gerçekleşti. Tam bir uyum içinde, ABD İran’ın üç nükleer tesisine saldırdı.”

Netanyahu daha önce de şunu söylemişti: “Trump, bizim İran’a saldırmamamız yönünde alenen çağrı yaparak, bizim saldıracağımızı bildiği hâlde, İran’a sürpriz unsurunu uygulamamızda bize yardımcı oldu.”

Seyyidü’ş-Şüheda’nın (A.S) Kıyamı Bizi Bu Direniş Ve İlerleme Noktasına Ulaştırdı

İran ve Siyonist İsrail arasındaki 12 günlük savaşta ve halkın İran İslam Cumhuriyeti’ni savunmadaki eşsiz birliğiyle bir kez daha şu kanıtlanmıştır ki, kökleri Aşura kıyamına uzanan İslam İnkılabı ve sistemi, İran’ı dünyanın kan emici ve zorba güçlerinin boyunduruğundan korumuş ve aynı zamanda düşmana karşı direnişle birlikte savunma ve bilimsel teknolojiler alanında dikkat çekici ilerlemeler elde ederek onurlu ve izzetli bir İran inşa etmiştir ve Seyyidü’ş-Şüheda’nın (a.s) kıyamı bizi bu direniş ve ilerleme noktasına ulaştırmıştır.

İslam İnkılabı, İmam Hüseyin’in (a.s) yolunun devamıdır ve İslam İnkılabı’nın hekim lideri ile sadık ve şuurlu İran milleti, İmam Hüseyin’in (a.s) ihlâslı hareketini sürdürmektedir.

İslam İnkılabı şu anda, yeni bir tarihî düzen tasarlayarak ve dünyanın geleceğini İslam medeniyeti ekseninde inşa ederek, Velayet Güneşi’nin (a.f) doğuşuna zemin hazırlama sürecindedir ve bu devrimin söylemi Hüseyinî’dir.

Evet, Hüseyin (a.s) bizim için çok zahmet çekmiştir. RastHaber 09.07.2025

5.İklim Değişimi ile Mücadele.4

Kadim İran Topraklarında

Selam olsun sizlere ey güneşin ve ateşin çocukları, ey Rüstem’in ve Allah’ın mirasçıları, ey destan ve vakar ile hem nefes olanlar; ey karanlık saldırısının hengâmesinde, Siaweş gibi ateşten geçen ve alnınızı utanç ve yenilginin lekesinden uzak tutanlar.

Selam olsun cesaretinize, ki Bedir’deki Ali’nin kılıcını hatırlatır; selam olsun yiğitliğinize, ki Zülfikar gibi gecenin bağrına ışık saçtı. Zalimlik, şeytan suretinde kapılara saldırırken siz, Dâmâvend Dağı gibi dimdik, sessiz ama gür sesli durdunuz.

Ey İran! Sen yalnızca Firdevsî’nin, Hayyam’ın, Hâfız’ın yurdu değil; sen kendin uzun bir mesnevisin; her beytin bir fedakârlık ve direniş öyküsüdür. Damarlarında Kave’nin kanı akmakta; alnında ise “Ve gevşemeyin, üzülmeyin!” (Al-i İmran: 139) yazılıdır.

Ey zaferin dostları! Sizin bu başarınız yalnızca alçak bir düşmana karşı kazanılmış bir üstünlük değil; aynı zamanda uykuda olan milletler için bir uyanış çağrısıdır. Gösterdiniz ki, Zâl ve Sâm kadar yüce bir iman, toprağa olan aşkla dolu bir ruh ve güvenli bir kalple karanlığın ordusuna galip gelmek mümkündür.

Bu zaferi, kardeş halk Pakistan adına; sizinle bu acı ve bu kurtuluşta aynı duyguları paylaşan halkım adına ve şahsım adına, tatlı dilinizin ve parlak kültürünüzün aşığı, edebiyat ve irfan yolunun küçük bir hizmetkârı, sadık ve inanmış bir İran dostu olarak tebrik ediyorum.

Bu zafer, bir savaşın sonu değil; insanlık direnişi kitabında yeni bir bölümün başlangıcıdır.

Selam olsun İran’a! Bu hep diri kalan anka kuşuna ki her defasında küllerinden, daha ateşli kanatlarla doğar.

Sevgiyle, içtenlikle ve daha aydınlık bir yarına olan umutla! 29.06.2025

5.İklim Değişimi ile Mücadele.5

İşte İran İsrail’i Şu Şekilde Ezip Geçti

1- Bazıları yanılarak, son 12 günlük savaşın İran ile İsrail arasında bir savaş olduğunu söylüyor. Oysa Siyonist rejim, tek başına İran’la karşı karşıya gelecek çapta ve güçte değildir ve o sadece ABD’in azılı köpeği rolünü oynamaktadır. Bu 12 günlük savaş, İran İslam Cumhuriyeti ile terörist Amerika hükümetinin liderliğindeki küfür cephesi arasındaki bir savaştı. Avrupa’nın bazı devletlerinin desteğini ve bölgedeki bazı gerici yöneticilerin gizli iş birliklerini de karşı cepheye ekleyin.

Buna rağmen bu savaşın ardından, bölgedeki güç dengesi açıkça değişti. Bir zamanlar kendisini yenilmez sanan İsrail, İran’ın yoğun ve isabetli saldırıları karşısında stratejik felce uğradı.

Bu savaşta İsrail yalnızca savaş meydanında değil, medya ve dünya kamuoyunda da büyük bir yenilgi yaşadı. Siyonist rejim her zaman hava gücüne ve bilgi teknolojisine dayanarak savaşları lehine sonuçlandırırdı, ancak bu savaşta tümüyle inisiyatifi kaybetti.

İslam İnkılabı Rehberi 26 Haziran’da halka hitaben yaptığı üçüncü televizyon konuşmasının bir bölümünde şöyle buyurdu: ‘Bunca gürültü ve iddiaya rağmen bu sahte Siyonist rejim, İran İslam Cumhuriyeti’nin darbeleri altında neredeyse çöktü ve ezildi. İran İslam Cumhuriyeti’nden bu denli darbeler alabilecekleri düşüncesi, onların akıllarına ve hayallerine bile gelmezdi. Ama bu oldu.’

Burada bir soru gündeme gelmektedir ve o da şu; Neden bu savaşta İsrail’i ezdik diyoruz?:

2- İsrail, İran’a saldırının başlangıcı olan 13 Haziran 2025’ten itibaren Siyonistlerin kaçışı ve tersine göç adında büyük bir tehditle karşı karşıya kaldı.

The Times of Israel gazetesi bu konuda yayımladığı bir raporda, İsraillilerin ciddi bir ruhsal ve psikolojik kriz yaşadığını, bunun içsel bir salgına dönüştüğünü yazdı. Bu durumun bir sonucu olarak, İran’ın saldırılarının yoğunluğu ve eşi benzeri görülmemişliği nedeniyle, binlerce İsrailli, (işgal altındaki Filistin’den) acil bir şekilde kaçmak için hazır ol da bekledi.

Israel Hayom gazetesi de savaşın ilk haftasında 50 binden fazla Siyonistin (işgal altındaki Filistin’den) kaçmayı başardığını ve bunun 33 Günlük Lübnan Savaşı'ndan bu yana en büyük tersine göç olduğunu bildirdi.

Bu raporda, zengin İsrailli ailelerin Yunanistan ve İtalya’ya kaçtıkları, Herzliya Limanı’nın Akdeniz’in karşı kıyısına kaçmak isteyen Siyonistlerle dolup taştığı ve kişi başı binlerce dolar karşılığında insan kaçakçılarına ödeme yaptıkları bildirildi.

The Jerusalem Post gazetesinin haberine göre, Kıbrıs yetkilileri sadece 3 gün içinde 3 bin Siyonist’in bu ülkeye giriş yaptığını, bunun da gıda ve hizmet temininde büyük baskı oluşturduğunu açıkladı.

3- Siyonist rejimin son günlerdeki ekonomik raporları, İran ile yaşanan 12 günlük savaşın İsrail ekonomisine doğrudan yaklaşık 12 milyar dolar zarar verdiğini gösteriyor. Bu zararlar, askeri harcamalar, İran’ın füze saldırıları sonucu oluşan hasarlar, işletmelere ve kişilere ödenen tazminatlar ile yeniden inşa masraflarını kapsıyor.

Siyonist rejimin ekonomik çevrelerinin yaptığı tahminlere göre, dolaylı zararlar ve iç cepheye ödenecek tazminatlar da hesaba katıldığında bu rakam 20 milyar doları aşabilir. Yedioth Ahronoth gazetesi bu savaşın sadece kabine bütçesine yaklaşık 7 milyar dolarlık yük getirdiğini yazdı.

Yayınlanan verilere göre, savaşta İsrail’in ana sektörlerinden turizm, tarım ve inşaat ciddi zarar gördü. Turizmde %70’ten fazla düşüş yaşanırken, inşaat projelerinin %50’si durduruldu.

4- Bu savaşta İran, Tel Aviv ve Hayfa’daki hayati altyapıları hedef aldı. Bu saldırılar, İsrail’in en büyük petrol rafinerisi olan BAZAN’ın kapanmasına yol açtı. Financial Times’a göre, bu saldırı her gün yaklaşık 3 milyon dolarlık kayba neden oldu.

İran’ın 22 dalga halinde gerçekleştirdiği füze ve İHA saldırıları, işgal altındaki topraklarda 40’tan fazla stratejik ve altyapısal hedefi vurdu ve bunlar; Nevatim, Hatzorim, Tel Nof, Ovda, Ramat David hava üsleri, Ben Gurion Havalimanı,Hayfa ve BAZAN rafinerileri, Aşdod’daki enerji tesisleri, Tamar ve Leviathan gaz sahaları, Gav Yam Teknoloji Parkı, Weizmann Enstitüsü (İsrail’in en önemli bilimsel ve askeri araştırma merkezi), Aman (İsrail askeri istihbaratı) binası, Mossad merkezi, Hayfa İçişleri Bakanlığı, İsrail biyolojik araştırma merkezi, Rafael askeri araştırma merkezi (Demir Kubbe üreticisi), Ziporit, Galilot, Ertach ve Beit Nehmiya askeri kampları ve Tel Aviv’deki Savunma Bakanlığı binası (HaKiryah).

5- İbranice ve Batılı medyaların kabul ettiği gibi, bu savaşta Tel Aviv, Hayfa ve tüm işgal altındaki toprakların semaları İran füzeleriyle dolup taştı. El Cezire, İran’ın füzeleri ve İHA’larının Amerikan ve İsrail’in çok katmanlı savunma sistemlerini felç ettiğini yazdı.

Demir Kubbe, Davud’un Sapanı ve Arrow gibi çok katmanlı İsrail sistemleri, Amerika’nın sağladığı THAAD ve Patriot savunma sistemleriyle birlikte işlevsiz hale geldi.

İran’ın bu savaşta kullandığı ve en güçlü araçlarından biri olan birinci nesil Fettah isimli hipersonik füzesi, Siyonist rejimin ve ABD’nin bu rejime hediye ettiği milyarlarca dolarlık savunma sistemlerinin yetersizliğini ortaya koydu ve aynı zamanda bu sistemlerden bazıları kendilerini vurdu ve savunma sistemleri kendilerini vurduğu için işgal topraklarında şiddetli patlamalar yaşandı.

Ayrıca İran, elektronik harp teknolojileri sayesinde bu sistemlerin kontrolünü bozarak bazılarını kendi sistemlerine karşı kullanmayı başardı. Bazı İsrail savunma füzeleri, ateşlendikten sonra yön değiştirerek atıldıkları bataryaları hedef aldı ve bu da doğrudan bazı savunma üslerinin imhasına yol açtı. Oysa İsrail rejimi bu sistemleri geliştirmek ve donatmak için milyarlarca dolar yatırım yapmıştı.

Burada çarpıcı noktalardan biri şu ki, bazı İran füzeleri yalnızca 15 dakika içinde, çok katmanlı savunma sistemlerini aşarak işgal altındaki toprakların merkezine ulaştı.

Yayınlanan raporlara göre, ABD bu savaşta en az 36 THAAD füze önleyicisi fırlattı. Her biri yaklaşık 12 milyon dolar olan bu füzeler, ABD-İsrail ortak savunma sistemlerine mali ve lojistik açıdan büyük baskı oluşturdu.

6- İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamanei,  31 Mayıs 2024’te ABD’deki Filistin destekçisi üniversite öğrencilerine yazdığı mektupta, onların Siyonizm karşıtı eylemlerini desteklediğini belirtti ve Batı Asya bölgesinde durumun değişmekte olduğuna dikkat çekti.

İmam Hamanei bu mektubun bir bölümünde şöyle buyurdu: ‘Sizi temin ederim ki, bugün durum değişmektedir. Hassas bir bölge olan Batı Asya bölgesini başka bir kader beklenmektedir. Dünya çapında birçok vicdan uyanmış ve hakikat ortaya çıkmaktadır.’

Geçtiğimiz günlerde New York Times, bu 12 günlük savaşa değinerek, “İsrail, her zamankinden daha izole ve nefret edilen bir hale geldi” diye yazdı.

Brand Finance’in yıllık raporuna göre İsrail, 2025 yılı Küresel Yumuşak Güç Endeksi’nde tarihinin en büyük düşüşünü yaşayarak 33. sıraya geriledi. İtibar puanında 42 sıra birden düşerek 121. sıraya indi.

Yedioth Ahronoth, İsrail’in şu anda uluslararası meşruiyetini kaybettiğini ve ciddi şekilde izole olduğunu itiraf etti.

İsrail için şu anda en büyük sorun, 18-34 yaş arası Amerikalı gençlerin bakış açısındaki değişimdir. Bu yaş grubundaki destek oranı 2018’de %65 iken, şu anda %29’a gerilemiş; %48’i ise Filistin halkıyla dayanışma içindedir.

Ama buna karşılık, bu savaş İran İslam Cumhuriyeti’nin bölge ve dünya halkları arasında daha fazla sevgi kazanmasına yol açtı. Savaş sırasında ve ateşkes sonrasında İran bayrağı, dünyanın dört bir yanındaki halk tarafından dalgalandırıldı.

7- Guardian gazetesi, İsrail güvenlik kaynaklarına dayanarak, bugüne dek onlarca İsraillinin İran için casusluk yaptığını ve bu kişilerin geniş bir ağ oluşturduğunu bildirdi.

Bu kişilerin bazı görevleri arasında Nevatim üssü, Hayfa limanı ve Demir Kubbe sistemlerinin görüntülenmesi, hatta Weizmann Enstitüsü'nde çalışan bilim insanlarının evlerinin fotoğraflanması yer aldı. Bu mekânlar daha sonra İran’ın füze saldırılarına hedef oldu.

8- Ateşkesten sonra, Amerikalı ve Avrupalı yetkililer birer birer işgal altındaki topraklara giderek silah ve siyasi destek vaatleriyle Siyonistlerin kaybolan güvenini yeniden kazandırmaya çalıştılar. Ancak bu savaşta yalnızca İsrail’in askeri teçhizatı ve altyapısı zarar görmedi; bu savaşta İsrail’in o sahte heybeti çöktü ve bu yeniden inşa edilemez.

12 günlük savaş, İran’ın yaptırımlar ve baskılar altında bile bölgenin birinci gücü olduğunu kanıtladı. İran, İsrail’in güvenlik hesaplarını tek bir hamleyle alt üst edebilecek güçte olduğunu gösterdi.

9- Bu 12 günlük savaşı tek cümleyle özetlemek gerekirse; İran, İmam Hamanei’nin hekim liderliği, askeri, güvenlik ve emniyet güçlerinin kahramanlığı, Besic (gönüllü kuvvetler) güçlerinin fedakârlığı ve İran halkının birlik ve dayanışmasıyla, Kerbela kültürünü örnek alarak İsrail, Amerika ve küfür cephesinin diğer üyelerini çok katmanlı bir sahada etkisiz hale getirdi. "اَلَیسَ الصُّبحُ بِقَریب" Sabah yakın değil midir?! Mesud Ekberi RastHaber 10.07.2025

5.İklim Değişimi ile Mücadele.6

Alevi Şeyhi Selim Narlı'dan İmam Hamanei'ye Mektup

Alevi Şeyhi Selim Narlı, İran İslam Cumhuriyeti Dinî Lideri Seyyid Ali Hamaney' e hitaben bir mektup kaleme aldı.

Şeyhi Selim Narlı’nın mektubu şu şekilde;

BismillahirRahmanirRahim

Esselâmü aleykum ve rahmetullahi ve berekâtüh,

Suriye topraklarında asırlardır Ehl-i Beyt mektebine bağlılıkla yaşayan Alevî topluluklar, bugün büyük bir varoluşsal tehditle karşı karşıyadır. Mezhepçi politikaların, dış müdahalelerin ve tekfirci zihniyetin beslediği radikal unsurların hedefi hâline gelen Alevîler, sadece can emniyetlerini değil; aynı zamanda inanç, ibadet ve kimliklerini de kaybetme tehlikesi altındadır. Bu ağır tablo karşısında, tüm ümmetin rehberi ve Ehl-i Beyt sevdalılarının önderi olarak Zât-ı Âlî’nizin suskun kalmaması, milyonlarca mazlumun yüreğine umut ve dayanışma ışığı olacaktır.

Sayın Seyyid,

Suriye’deki Alevîler; Hz. Ali’nin velayetini, Hz. Fatıma’nın iffetiyle, Hz. Hüseyin’in adaletiyle ve Ehl-i Beyt’in tüm nuru ile yaşatan sadık evlatlardır.

Bu bağlamda yüce makamınızdan:

1. Suriye hükümeti nezdinde güçlü ve açık bir uyarıda bulunmanızı,Alevî yurttaşların korunması için manevi otoritenizi kullanmanızı,

2. İran’ın diplomatik ve güvenlik kanallarıyla Alevî bölgelerinin korunmasına destek olmanızı,

3. Radikal mezhepçi yapılara karşı açık tavır almanızı,

4. Uluslararası kamuoyuna ortak dayanışma çağrısı yapmanızı, arz ediyoruz.

Alevîler Allah’a ve ahirete iman eden, mescit ve türbeleri ihya eden, kalplerini Ehl-i Beyt sevgisiyle dolduran müminlerdir. Bu müminlere karşı susmak, vahyin ruhuna aykırıdır.

Duamız, sizin önderliğinizde bu zulmün son bulması ve Ehl-i Beyt nurunun tekrar bölgeye adalet, merhamet ve barış getirmesidir.

Allah sizden razı olsun. Hizmetiniz daim, gölgeniz ümmetin üstünde baki olsun.

Saygılarımızla, Suriye'deki mazlum Alevî halkı adına. Şeyh Selim Narlı RastHaber 12.07.2025

5.İklim Değişimi ile Mücadele.7

Laricani: Yeni bir Ortadoğu direnişin Ortadoğusu olacak

İran İslam Cumhuriyeti ve İslam Devrimi Lideri'nin danışmanı Ali Laricani, Cuma günü yaptığı açıklamada, “Yeni Ortadoğu dış dayatmalarla değil, direnişin iradesiyle şekillenecek” ifadelerini kullandı.

Welayet News  - Washington’dan gelen müzakere mesajlarının ise şu an Tahran tarafından değerlendirildiğini bildiren Laricani, ABD ve Batı’ya yönelik tutumlarına da değinerek, İran’a karşı yürütülen savaşın ardından artık Amerika Birleşik Devletleri’ne hiçbir güvenlerinin kalmadığını ifade etti.

ABD Başkanı Donald Trump döneminde benimsenen yaklaşımın “Ya teslim ol, ya savaş” anlayışına dayandığını belirten Laricani, bu stratejinin son yıllarda hiçbir somut başarı elde edemediğini vurguladı.

İsrail Başbakanı Netanyahu ve Trump’ın İran milletinin büyüklüğünü kavrayamadığını dile getiren Laricani, Birleşmiş Milletler ve Güvenlik Konseyi’nin ise “soytarılığın ve istihzanın sahnesine” dönüştüğünü söyleyerek, bu kurumların İsrail ve ABD lehine taraflı tutum sergilediğini savundu.

Laricani’nin açıklamaları, İsrail’in İran’a yönelik saldırısında hayatını kaybeden ve Kudüs Gücü’nün Filistin Birimi Başkanı olan ve Hac Ramazan olarak tanınan Şehit Muhammed Said İzedi için düzenlenen anma töreninde yapıldı.

Daha önceki bir röportajında da ABD ve İsrail’in İran yönetimini devirmeye yönelik hamlelerinin başarısız olduğunu söyleyen Laricani, son savaşın İran’ın gücünü gözler önüne serdiğini ve düşmanı geri adım atmaya, çatışmayı sona erdirmek için yalvarmaya mecbur bıraktığını ifade etmişti.(YDH) 12.07.2025

5.İklim Değişimi ile Mücadele.8

Direniş Ekseni yeniden şekilleniyor!

İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı İsmail Kaani’nin, Filistin’den Yemen’e, Irak’tan Bahreyn’e kadar uzanan Direniş Ekseni’ndeki grupları yeniden silahlandırmak amacıyla Bağdat’a gayri resmi bir ziyaret gerçekleştirdiği bildirildi.

YDH- Paris merkezli bir haber sitesi olan Worldcrunch’da yer alan habere göre, İran İslam Cumhuriyeti, Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Tuğgeneral İsmail Kaani’yi, Direniş Ekseni’ndeki grupları yeniden donatmak amacıyla Bağdat’a gönderdi. Bu hamlenin, Haziran ayında İsrail’in düzenlediği saldırılardan sonraki ilk bölgesel müdahale olduğu kaydedildi.

Aynı zamanda Lübnan Hizbullahı, Yemen Ensarullahı, Hamas ve İslami Cihad, Hicaz Hizbullahı ve Bahreyn merkezli Saraya el-Muhtar gibi grupların temsilcilerinin de Irak başkentinde bir araya geldiği iddia edildi.

Toplantıya, Irak’taki Halk Seferberlik Güçleri (Haşd Şabi) ev sahipliği yaparken, İran Kudüs Gücü’nün de katıldığı kaydedildi. Söz konusu toplantıda, bu grupların faaliyetlerini koordine etmek amacıyla bir komite kurulduğu, komitenin merkezinin Irak’ın güneyindeki Necef şehri olarak belirlendiği ifade edildi.

Haberde, “Direniş Ekseni” olarak anılan bu güçlerin bundan sonra İslami Cumhuriyet çatısı altında ve Kudüs Gücü ile “tam koordinasyon” içinde faaliyet göstereceği iddia edildi.

Worldcrunch, İran’ın, son bir buçuk yıldır bu gruplara yönelik İsrail saldırıları sonrası Direniş Ekseni’ni yeniden yapılandırmaya çalıştığını öne sürdü.

Toplantının ardından, bu grupların kendi ülkelerindeki hükümetlerle müzakerelerinde de “değişiklikler yaşandığı”, Lübnan Hizbullahı’nın, Lübnan Cumhurbaşkanı Jozef Aun ile yürüttüğü silah bırakma görüşmelerini mevcut koşullar nedeniyle sürdüremediği bildirildi.

Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım’ın, ABD Başkanı Donald Trump’ın Lübnan özel temsilcisi Thomas Barrack tarafından sunulan önerileri kabul etmeyeceklerini açıkladığı belirtildi.

Kasım’ın, Aşura törenleri sırasında yaptığı konuşmada, füzelerini Lübnan ordusuna teslim etme talebini reddettiği, bu füzelerin savunma güçlerinin temeli olduğunu ve İsrail’e karşı direniş taahhüdünden vazgeçmeyeceklerini dile getirdiği kaydedildi.

İsrail’in, Kasım’ın açıklamalarının ardından Hizbullah kontrolündeki bölgelere yönelik saldırılarını artırdığı, Kasım 2023’te varılan ateşkes anlaşmasına rağmen grubun birçok komutanının hedef alındığı ifade edildi.

Trump yönetiminin, Kasım 2023’te varılan Lübnan ateşkesinin birinci yıl dönümünü Hizbullah’ı silahsızlandırmak için son fırsat olarak değerlendirdiği belirtildi.

Irak’ta ise İsmail Kaani toplantısından sonra Halk Seferberlik Güçleri ile Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani hükümeti arasındaki tam entegrasyon görüşmelerinin durduğu, İran’a bağlı Ketaib Hizbullah, en-Nuceba Hareketi ve Asaib Ehl-i Hak gibi grupların Direniş Ekseni’ni yeniden canlandırmaya hazır oldukları kaydedildi.

Iraklı bir kaynağın Asaib’in lideri Kayıs el-Hazali’nin Necef’te kurulacak Direniş Ekseni koordinasyon komitesinin başında olacağı bilgisini verdiği aktarıldı.

Haberde ayrıca, Bağdat toplantısından sonra Yemen Ensarullahı’nın İsrail’e yönelik roket saldırılarını yeniden başlattığı, Temmuz ayı içinde 10, 12 ve 15’inde Ensarullah güçlerinin Kızıldeniz’de ticaret gemilerine yönelik saldırıları artırdığı ve İsrail’e füze fırlattığı bildirildi.

Ensarullah güçlerinin daha önce azalttığı ticaret gemilerine saldırıların, son Yunan gemisine yapılan saldırıyla yeniden yoğunlaştığı ve bu durumun İran ile koordineli olarak Kızıldeniz ticaret yollarına ciddi tehdit oluşturma kararlılığının göstergesi olduğu iddia edildi.

Worldcrunch, Bahreyn ve Suud’daki Şii grupların toplantıya katılmasının, Basra Körfezi’ndeki Arap monarşileri açısından “olumsuz bir gelişme” olduğunu, geçmişte bu tür grupların Suudi Arabistan ve Bahreyn’de sabotaj eylemleri gerçekleştirdiğini belirtti.

Worldcrunch son olarak, Kudüs Gücü desteğiyle yeniden “aktif” hale gelen bu grupların, Basra Körfezi’nde “hassas” bir dönemde bu monarşiler için “ciddi güvenlik sorunları” olabileceğini öne sürdü. 12.07.2025

5.İklim Değişimi ile Mücadele.9

Neden Zenginleştirme; İran, Dünyada Ağır Su Üreten 10 Ülkeden Biri

Ağır su üretimi, nükleer endüstrinin karmaşık ve stratejik teknolojilerinden biri olarak kabul edilirken, İran, Hendab Ağır Su Kompleksi’ni kurup geliştirerek bu teknolojiye sahip 10 ülke arasına girmeyi başarmıştır.

Bazı reaktör türlerinde normal su yerine ağır su kullanılır. Normal su bir oksijen atomu ve iki hidrojen atomundan oluşur; ancak ağır suyun yapısında bir oksijen atomu ve iki döteryum atomu bulunur. Döteryum, hidrojenin başka bir izotopudur. Döteryum, normal hidrojene göre daha ağır olduğundan, bu moleküler bileşiğe “ağır su” denir.

İran uzmanları bu değerli maddeyi üretmeyi başarmış ve çeşitli alanlarda kullanıma sunmuştur. İran İslam Cumhuriyeti, dünyada ağır su fabrikasına sahip 10 ülkeden biridir. Şu anda Hendab Ağır Su Kompleksi’nde yıllık olarak büyük miktarlarda ağır su üretilmekte ve bunun bir kısmı farklı ülkelere ihraç edilmektedir.

Ağır su veya DO, normal hidrojen (ıH) atomları yerine daha ağır izotop döteryumun (²H veya D) bulunduğu bir su molekülüdür. Döteryum, hafif hidrojene göre yaklaşık iki kat daha ağırdır ve bu özellik, ağır suya nötronları etkili biçimde yavaşlatma (moderasyon) gibi benzersiz kabiliyetler kazandırır. Bu yetenek, doğal uranyum yakıtı kullanan reaktörlerde hayati öneme sahiptir. Bu nedenle, DO nükleer sanayide, tıbbi izotop üretiminde ve bilimsel araştırmalarda yaygın olarak kullanılmaktadır.

Hendab Ağır Su Kompleksi (IR-40), Erak kentinin 55 km kuzeybatısında, 20 hektarlık bir arazi üzerine inşa edilmiştir ve tamamen yerli uzmanlar tarafından tasarlanıp kurulmuştur. Projenin laboratuvar çalışmaları 1984 yılında başlamış, endüstriyel inşası 1998 yılında yürürlüğe girmiş ve resmi işletmeye alınması 2006 yılında gerçekleşmiştir. Bu yer, hammaddeye erişim, depremsel stabilite ve stratejik konum avantajlarından dolayı seçilmiştir.

Günümüzde ağır su, uranyumdan sonra ikinci stratejik nükleer madde olarak görülmektedir ve kilogram başına değeri yaklaşık 1000 dolar olarak tahmin edilmektedir. İran, Nükleer Anlaşma (KOEP) sonrasında 32 tonunu Amerika Birleşik Devletleri’ne, 38 tonunu ise Rusya’ya ihraç etmiş; Asya ve Avrupa’daki diğer alıcılarla da görüşmelere başlamıştır. İran’ın ihraç pazarında, ürünlerin kalitesi ve ekipman dayanıklılığı olumlu karşılanmaktadır.

Bununla birlikte, siyonist rejim 19 Haziran 2025’te IR-40 kompleksi sahasına saldırı düzenlemiştir ancak saldırı sonrası yapılan açıklamada herhangi bir can kaybı veya radyasyon sızıntısının yaşanmadığı, alanın önceden boşaltıldığı bildirilmiştir.

Yıllık yaklaşık 20 tonluk istikrarlı üretim ve başarılı ihracat sayesinde İran, ağır su üretim ve tedariğinde dünyanın önde gelen 10 ülkesi arasında yerini korumaktadır. Bu konum, yüksek kapasite, üstün kalite ve güçlü uluslararası pazarın birleşimi sayesinde elde edilmiştir.

Kompleksin gelişimi ve verim artışı, İran’ın teknolojideki kendine yeterliliğinin açık göstergesidir. IR-40’ın yeniden tasarım projesinin hızla ilerlemesi, tıbbi ürün üretimi ve üst düzey ihracat, ülkeye yeni ekonomik ve teknik büyüme fırsatları yaratmaktadır.

Sonuç olarak İran, yüksek saflıkta büyük miktarlarda ağır su üretimi ve ihracatıyla, küresel alandaki başlıca aktörler arasındaki yerini korumaktadır. Hendab Kompleksi de karmaşık bir teknolojinin yerli imkanlarla başarılı şekilde hayata geçirilmesi ve stratejik ürünlerden gelir sağlanmasının somut örneğidir. Welayet News 13.07.2025

5.İklim Değişimi ile Mücadele.10

Yemen neden Gazze'yi destekliyor?

Yahya Seri yanıtlıyor: Onlar bizim kardeşlerimizi Filistin’de öldürüyorlar. Her gün duyuyorsunuz; televizyon izleyen ya da sosyal medyayı takip eden herkes kadınların ve çocukların ağlayışlarını, çığlıklarını görüyor.

Allah’a yemin ederim, insanın yüreği yanıyor. Eğer bir insanda zerre kadar vicdan, sorumluluk duygusu, erkeklik ve onur kalmışsa, böyle bir duruma, Filistin halkına karşı yapılan bu büyük zulme kayıtsız kalamaz.

Eğer böyle sahneler karşısında bir tepki vermezsek, bir gün Allah’ın huzurunda ne cevap vereceğiz? Biz Gazze halkının yanındayız. Ne geçici bir duygusallıkla, ne siyasi çıkar için, ne de Arap dünyasında ya da kendi ülkemizde popülerlik kazanmak için.

Hayır, bu mesele din meselesidir; insanlık onuru ve bir ümmetin şerefi meselesidir. Bütün ümmetin onurudur ve bizim görevimiz, tüm gücümüzle onların yanında durmaktır. Arif Özel 14.07.2025

5.İklim Değişimi ile Mücadele.11

Direniş Ekseninin Düşmanları

Allah’ın Adıyla

Direniş müphem, belirsiz bir kavram değildir; yapılan saldırıya karşı kendini savunmak, düşmana teslim olmamak; yurdunu, kimliğini, sahip olduğu maddi ve manevi varlıklarını, değerlerini korumak için canıyla malıyla mücadele etmek demektir.

Zulüm, baskı, işgal ve katliam karşısında direnmek dinimizin emridir. Kaldı ki, kendini savunmak canlı olmanın, insan olmanın bir gereğidir.

Bitkiler ve hayvanlar bile doğaları gereği kendilerine yönelik salıdırılara karşı direniş gösterirken insanların tepki göstermesi niçin yadırganır? Bu haklı mücadeleye niçin karşı çıkılır?

Direnişe karşı çıkmanın hiç bir mantığı yokken bazı çevrelerin direniş gösteren halklara kin ve düşmanlık göstermeleri, karşı çıkmaları nasıl izah edilebilir?

Direniş karşıtlarının başında saldırgan müstekbir güçler gelir. Bunlar kendilerini dünyanın efendisi, üstün varlıklar, sömürüye sultaya hak sahibi olarak gördükleri için karşılarında kimsenin durmasına tahammül edemez ve herkesin onlara teslim olmasını isterler. Kısacası uğursuz amaçları önünde duran, direnin herkesi ortadan kaldırmak isterler. Bunun günümüzdeki en açık örneği başını ABD’nin çektiği Batı Sulta Sistemi ve ileri karakolu rolündeki İşgalci Rejimdir.

Direniş Cephesinin düşmanlarından ikinci grubu varlıklarını, rejimlerini Batı Sulta Sistemine bağımlılıkta, uşaklıkta gören kukla rejimlerdir. Batı Asyadaki ve Kafkasya’daki rejimlerin çoğu bu gruba girer. Bu çevrelerden bazıları sözde zulme, sömürüye, katliama karşıdır, ama pratikte direnme cesareti gösteremedikleri, iktidarlarını , servetlerini, konumlarını ve itibarlarını kaybetmekten korktukları için Direnişin bir an önce bitmesini, yenilmesini, ortadan kaldırılmasını ister ve bu doğrultuda saldırgan müstekbir güçlere gizli ve açık destekte bulunmaktan çekinmezler.

Bu rejimlerin bazıları Direniş cephesine düşmanlıklarını açıkca izhar eder, bazıları ise görünürde timsah göz yaşları döker, gerçekte ise eziklikten, kınanmaktan, vicdan azabından-tabii varsa- kurtulmak, saldırgan canilerle ilişkilerine devam etmek için Direniş Cephesinin kökten ortadan kaldırılmasını arzularlar.

Devletler ve rejimler dışında Direniş cephesine düşmanlıkta sınır tanımayan öteki çevreleri ise kıskançlar, Emevi-Yezidi ekolü mensupları, NATO’nun mayın eşekleri selefi gruplar, ABD ve İsrail’den fonlanan maaşlı kalemler, Direniş Cephesinin yenilgisinden leş kapmaya hazırlanan Kürtçüler, Türkçüler, Arapçılar vb sırtlan sıfatlılardır.

Bu çevrelerin her biri farklı kategorilerde ele alınıp hangi motivasyonlarla Direniş Cephesine kin ve düşmanlık besledikleri ayrıntılı olarak tebyine muhtaçtır ve mutlaka açıklanarak genç nesiller aydınlatılmalıdır.

Medyada Direniş cephesine çeşitli bahanelerle kin kusan yandaş medya kalemşörleri ve hatiplerinin argümanları kıskançlıktır, bu kıskançlıklarını mezhebi kaygılarla perdelemeye çalışmakta, halbuki fonlandıkları/emir aldıkları efendilerinin ezikliğini ve bazen birinci gruptakilerle sürdürdükleri gizli işbirliğini örtmeye, gizlemeye çalışmaktalar.

Bu çevreler açısından asıl düşman ne ABD’dir ne İsrail, var da yok da tek bir düşman vardır, o da Şii İran ve İran’la dayanışma içerisindeki direniş gruplarıdır. Bunlara göre Şii İran ABD ve İsrail ile düşman değildir, yıllardır batı Asya bölgesinde Batı Sulta sistemine karşı verilen mücadelede on binlerce şehid vermeleri, kuşatmalara, yaptırımlara katlanmalarının tek bir hedefi var, o da Sünnileri Şiileştirmek, yeni bir İran imparatorluğu kurmaktır.

Bunlara göre Direniş Cephesiyle ABD ve İsrail arasındaki savaşların hepsi senaryodan ibaret(!).

Yine bunlara göre Suriye’de gizli olarak değil apaçık bir şekilde NATO ile, İsrail ile işbirliği yaparak bir terör grubunu iktidara taşımakla devrim yapılmış ve Sünnilik kurtarılmıştır(!) Cüppeli Mahmud’dan Yusuf Kaplan’ına, İsmail Kılıçarslan’ına kadar onlarca kalemşör ve hatip bu amaçla görevlendirilmiştir veya gönüllü olarak Direniş’e saldırmaktalar.

Bunlara göre; yaşadığımız dönemde Sünniliğin maslahatı Şii İran ile birlikte bölgede işgalcilere soykırımcılara karşı direnmekte değil, bölge halkları ve ülkelerini Abraham Anlaşması, BOP ve NATO planları çerçevesinde İsrail ile uzlaştırmaktadır.

Bu zavallı güruh Suriye’yi, Lübnan’ı İsrail sultası altına yönlendirmekle Şii tehlikesini bölgeden uzaklaştıracaklarına inanırlar. Bu çevrelerin söyleminde ve yemlendikleri efendilerinin pratiğinde bu iddiamızın aksini gören varsa buyursun kanıtlarını ortaya koysun, ikna etsin bizi.

Bir de dıştan daha doğrusu ABD ve dolayısıyla İsrail’den fonlanan medya kalemşörleri ve sözcüler var ki bunların daha açık sözlü oldukları söylenebilir.

Bunlarda bir öncekilere göre nifak, iki yüzlülük daha azdır. Çünkü İslami değerlere başından karşı oldukları için gizlemeye çalışsalar da Batılı efendilerinin Direniş Cephesine galip gelmesini inançları gereği dört gözle beklerler. Çünkü bunların dini modernitedir/Batı uygarlığıdır, dinlerine aykırı olan Direniş Cephesinden hiç hazzetmez ve bir an önce yenilmesini isterler.

Bir de ne idüğü belirsiz, densiz, kimin hizmetinde olduğu belirsiz çevreler vardır. Bunlara örnek olarak Kernan Çamurcu gibileri gösterilebilir. Etrafa çamur atmakla ünlenmiş Kenan Çamurcu sözde İran uzmanı rolünde hala 2009 fitnesinde başrolde olan liberal batıcıları övüp durmakta, İran’a dayatılan ABD desteği ve İsrail öncülüğündeki savaşta İsiyonist medya imparatorluğu tarafından üretilmiş yalan ve iftiraları yaymaktan büyük zevk duymaktadır.

Türkçe medyada son bir yılda Direniş Cephesi konusunda yazılan, çizilen, konuşulan konular yeniden gözden geçirildiğinde Pan Arabist, Pan Türkist, Pan Kürdist, Mezhepçi Selefi/tekfirci çevrelerin hepisinin Direniş Cephesine yönelik saldırılarda doğrudan veya dolaylı olarak, bilerek veya farkında olmaksızın Batı Sulta sistemiyle el ele vermiş oldukları ve siyonist projenin ilerlemesine yardımcı oldukları açıkca görülür. Ziya Türkyılmaz 15.07.2025

5.İklim Değişimi ile Mücadele.12

“Nükleer caydırıcılık artık ahlaki bir gereklilik”

İsrail’in İran’a saldırısının başarısız bir rejim değişikliği girişimi olduğunu belirten Dr. Cebraili, halkın saldırıya karşı birleştiğini ve bunun rejime desteği artırdığını ifade etti.

İran’ın “Gerçek Vaat 3” operasyonuyla bölgesel caydırıcılığı yeniden tesis ettiğini vurgulayan Cebraili, nükleer silah seçeneğinin artık “stratejik bir zorunluluk” haline geldiğini söyledi.

YDH- İran’a yönelik 12 günlük İsrail saldırısının ardından, bu savaşın küresel yansımaları üzerine en kapsamlı analizlerden biri, İran’ın önde gelen siyaset bilimcilerinden Dr. Seyyid Yasir Cebraili’den geldi. Dr. Cebraili, İslam Cumhuriyeti'nin Kültürel ve Beşeri Bilimler Araştırma Enstitüsü'nde öğretim üyesi ve Yeni İslami Medeniyet Partisi’nin kurucusu. Ayrıca beş yıl boyunca İran’ın Makro Politikalarının Uygulanmasını Denetleme ve Değerlendirme Merkezi başkanlığını yürüttü.

Dr. Cebraili , el-Meyadin English’e verdiği röportajda, İsrail'in İran’a saldırısının başarısız bir askerî operasyon olmanın ötesinde, Tel Aviv lehine bölgesel düzeni yeniden şekillendirme yönünde “çaresizlikten doğan” stratejik bir kumar olduğunu savunuyor. Ona göre, bu savaş, yalnızca İran ile İsrail arasında değil, “Amerikan sonrası Batı Asya'da hegemonya mücadelesi açısından da bir referandum” niteliğindeydi.

“Bu savaş, dar anlamda değil stratejik anlamda okunmalı”

Savaşın sadece askerî sonuçlarla değerlendirilemeyeceğini belirten Cebraili, “Savaş, yalnızca bir çatışma değil, stratejik bir fenomendir” dedi. Savaşın bölgesel ve küresel bağlamlara oturtulması gerektiğini vurgulayan İranlı akademisyen, 2023’teki 7 Ekim Filistin direniş operasyonunun, İsrail’in caydırıcılığını sarstığını ve bölgesel hegemonyasını zayıflattığını belirtti.

Cebraili'ye göre ABD, Batı Asya üzerindeki doğrudan hâkimiyetini sürdüremeyeceğini fark edince, İsrail’i bölgesel lider olarak konumlandırma stratejisini devreye aldı. Bu strateji, “İbrahim Anlaşmaları” ile siyasi, IMEC (Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Koridoru) ile ekonomik ve sürekli silah desteğiyle askerî boyutta ilerletildi.

Ancak bu plan, Direniş Ekseni ve İran’ın varlığı nedeniyle sekteye uğradı.

“İsrail'in İran’a saldırısı, bir stratejik çaresizlikten doğan kumardı” diyen Cebraili, İsrail’in savaşla direnişi yok etmeyi ve İran’da rejim değişikliği sağlamayı amaçladığını; fakat hiçbirinin gerçekleşmediğini söyledi. Ona göre, İsrail bu süreçte hem caydırıcılığını kaybetti, hem de iç krizi derinleştirdi: “İşgal altındaki topraklarda toplumsal çözülme, artan eşitsizlik ve kitlesel göç, İsrail toplumunu kırılgan bir noktaya getirdi.”

“Saldırı, İran’da millî dayanışmayı güçlendirdi”

Batılı medyada İran halkının İslam Cumhuriyeti’ne karşı hayal kırıklığı yaşadığı yönünde yaygın bir algı olsa da Dr. Cebraili bu iddiaları reddediyor. Aksine savaş sırasında İran halkının büyük bir millî birlik sergilediğini belirterek, “Milyonlarca insan hem resmî kurumlar hem de sivil ağlar aracılığıyla savunmaya katıldı. İran bayrağı daha da yükseldi.” dedi.

Nükleer programın halk nezdinde nasıl algılandığına dair konuşan Cebraili,

“Bu program, İran halkı için bir silah değil; bağımsızlık, bilimsel egemenlik ve baskıya direnme sembolüdür. Batı’nın çifte standardı, halk tarafından açıkça görülüyor.” ifadelerini kullandı. Ona göre, program, geniş bir toplumsal destek görüyor ve “onur”un bir ifadesi olarak görülüyor.

“Gerçek Vaat 3, caydırıcılığı yeniden tanımladı”

İran’ın karşılık verdiği “Gerçek Vaat 3” operasyonunu “stratejik bir deprem” olarak tanımlayan Cebraili,

operasyonun yalnızca İsrail’in değil, aynı zamanda ABD’nin de söylemini değiştirmeye zorladığını belirtti. “Trump bile İsrail’in ağır darbe aldığını kabul etmek zorunda kaldı.” diyen akademisyen, bu operasyonun İran’ın caydırıcılığını pekiştirdiğini ve bölgedeki angajman kurallarını yeniden tanımladığını söyledi.

Daha önceki operasyonların neden bu kadar etkili olmadığı yönündeki soruya ise İran’ın asla aceleci davranmadığını ve “açığa çıkan gücün sadece bir kısmı” olduğunu vurgulayarak yanıt verdi. Ona göre, caydırıcılık yalnızca konvansiyonel güçle değil, nükleer kapasite tehdidiyle sağlanabiliyor.

“Nükleer caydırıcılık, ahlaki bir gereklilik hâline gelebilir”

Dr. Cebraili, İran’ın uzun süredir nükleer silah geliştirmemek konusunda dini ve hukuki taahhütlerde bulunduğunu hatırlatarak,

“Ama bu itidal ne kazandırdı?

Sürekli saldırılar, sabotajlar, ambargolar ve bilim insanlarının suikasta uğraması.” dedi.

Bu nedenle, caydırıcılık adına İran’ın nükleer silah opsiyonunu gözden geçirmesinin bir “ahlaki zorunluluk” olabileceğini belirtti. Cebraili “Eğer caydırıcılık olmadan on milyonlarca İranlı sürekli saldırıya açık hale geliyorsa, bu durumda fetvanın askıya alınması ahlaki bir başarısızlık değil, yaşamı ve bağımsızlığı koruma adına bir gereklilik olur.” dedi.

Cebraili bu stratejik dönüşümün üç temele dayanabileceğini belirtti: 1) İkinci vuruş kapasitesi, 2) Savunma amaçlı açık deklarasyon, 3) Stratejik belirsizlik.

“Rejim değişikliği girişimi başarısız oldu”

Cebraili röportajın son bölümünde, savaşın ilk saatlerinde İsrail’in bir rejim değişikliği girişiminde bulunduğunu ve bunun başarısızlıkla sonuçlandığını söyledi. Bazı İsrail kaynaklarına göre plan; İran liderlerinin suikastıyla başlayan bir darbe ve halkın eski Şah’ın oğluna destek vereceği bir senaryo üzerine kuruluydu.

Ancak Cebraili’ye göre, “Bu beklentiler tam anlamıyla çöküş yaşadı. Sokaklara çıkan milyonlar, rejim değişikliği için değil, ülkenin egemenliğini savunmak için toplandı.”

Halkın güvenlik güçleriyle işbirliği yaparak sabotaj ağlarını deşifre ettiğini belirten Cebraili, “Rejim değişikliği, hava saldırısıyla olmaz. Sahaya asker indirmeden bu mümkün değil.

İsrail ve ABD'nin buna ne niyeti ne de imkânı vardı.” dedi.

Cebraili, savaşın sonunda kazanan tarafın İsrail değil, ulusal egemenliğini savunan İran halkı olduğunu söyledi: “Bu savaşta İran’ın en büyük silahı, füzeler değil, halkın onuruydu.”15.07.2025

5.İklim Değişimi ile Mücadele.13

Büyük adamların sözleri de büyük olur.

Ebu Ubeyde: "Sizler en büyük, en ölümcül ve en yıkıcı askeri cephaneliği ürettiniz." Ama biz dünyanın en büyük savaşçılarını yetiştirdik: Filistin direnişinin kahraman savaşçılarını...Fikret Bayram 15.07.2025

5.İklim Değişimi ile Mücadele.14

El Meyadin: “Colani” Şam’ı Terk Etti

El Meyadin televizyon kanalı, bilgili kaynaklara dayanarak verdiği haberde, Suriye’deki terör rejimi başkanı Ahmed el-Şera’nın ailesiyle birlikte Şam’dan ayrıldığını ve aralarında Savunma Bakanı’nın da bulunduğu üç üst düzey yetkilinin suikasta uğradığını bildirdi.

Suriye’deki terör rejimi lideri Ahmed el-Şera, ailesiyle birlikte Suriye’nin başkenti Şam’ı terk etti.

Söz konusu kaynaklar, geçici hükümetin üç üst düzey yetkilisinin suikasta uğradığını ve bunlar arasında Savunma Bakanı Merheff Ebu Kasra’nın da bulunduğunu vurguladı.

Bu kaynaklar ayrıca, bir askeri tugayın sürpriz bir şekilde Şam’daki radyo ve televizyon binasına girerek denetimi ele aldığını belirtti.

El Meyadin muhabiri ise, Şam’ı sarsan şiddetli bir patlamanın ardından, Ümeyye Meydanı’nın üç saatten fazla süreyle kapatıldığını ve son saatlerde başkentte meydana gelen olayların, İsrail savaş uçaklarının Suriye hava sahasında uçtuğu sırada gerçekleştiğini aktardı. RastHaber 18.07.2025

5.İklim Değişimi ile Mücadele.15

Avrupa'nın En Büyük Limanı İsrail'e Kapandı

Rasthaber -  Brüksel mahkemesi, Flaman bölge hükümetine İsrail’e silah ve askeri teçhizat sevkiyatını durdurma talimatı verdi. Karar, askeri taşımacılıkta kritik rol oynayan Antwerp-Bruges limanını da kapsıyor.

Avrupa’nın diplomatik merkezlerinden biri olan Belçika’nın başkenti Brüksel’de, İsrail’e yönelik silah ihracatına ilişkin dikkat çekici bir yargı kararı alındı. Brüksel mahkemesi, Flaman bölge hükümetine İsrail’e askeri teçhizat sevkiyatını durdurması yönünde bağlayıcı bir talimat verdi.

Belçika’nın önde gelen haber ajanslarından Belga'nın aktardığına göre karar, Avrupa’nın en büyük liman altyapılarından biri olan Antwerp-Bruges limanını da doğrudan ilgilendiriyor. Söz konusu liman, Flaman bölgesinin sınırları içinde yer alıyor ve silah ve askeri ekipman taşımacılığında kritik bir konumda bulunuyor.

Brüksel mahkemesinin kararının hemen ardından, Belçika hükümetinden de İsrail'e yönelik diplomatik düzeyde önemli bir çağrı geldi. Yapılan açıklamada Tel Aviv yönetimi, askeri müdahaleleri durdurmaya davet edilirken, Suriye'nin egemenliği ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesi gerektiği vurgulandı.

Belçika’nın hem iç hukuk hem de uluslararası sorumluluklar çerçevesinde İsrail’e yönelik bu adımı atması, Gazze ve Suriye’deki son gelişmeler bağlamında Avrupa’dan gelen en sert tepkilerden biri olarak yorumlanıyor.18.07.2025

5.İklim Değişimi ile Mücadele.16

Ebu Ubeyde: Gazze'de uzun bir yıpratma savaşına hazırız

Kassam Tugayları Sözcüsü Ebu Ubeyde, direnişin Gazze'de 'uzun bir yıpratma savaşına' tamamen hazır olduğunu açıkladı. Ebu Ubeyde, İsrail'in Doha müzakerelerinden çekilmesi halinde 'kısmi anlaşmalar formatına yeniden dönmenin garantisini vermediklerini' belirterek Netanyahu hükümetini esirlerin hayatını önemsememekle suçladı.

Hamas'ın askeri kanadı Kassam Tugayları Sözcüsü Ebu Ubeyde, yayımladığı video mesajda, direnişin Gazze'de "uzun bir yıpratma savaşına devam etmeye tamamen hazır" olduğunu belirtti.

Aksa Tufanı operasyonunun başlamasının üzerinden 21 ay geçtiğini hatırlatan Ebu Ubeyde, İsrail'in Doha'daki müzakerelerden çekilmesi halinde kısmi anlaşmalara geri dönülmeyeceği uyarısında bulundu.

Ebu Ubeyde, bu aşamada Kassam Tugayları liderliğinin stratejisinin "düşman askerlerine ağır zayiat verdirmek, sıfır mesafeden odaklanmış nitelikli operasyonlar düzenlemek ve Siyonist askerleri esir almaya çalışmak" olduğunu vurguladı.

Ebu Ubeyde, "Eğer terörist düşman hükümeti soykırım savaşını sürdürmeyi seçerse, aynı zamanda asker ve subaylarının cenazelerini karşılamaya devam etme kararı almış olur," dedi.

'Kısmi anlaşmalara dönüşün garantisi yok'

Müzakere sürecine de değinen Ebu Ubeyde, Filistin direnişinin müzakere heyetinin tutumunu güçlü bir şekilde desteklediklerini ifade etti.

Ebu Ubeyde, "Son aylarda defalarca tüm düşman esirlerini tek seferde teslim edeceğimiz kapsamlı bir anlaşma teklif ettik, ancak savaş suçlusu (Benyamin) Netanyahu ve onun Nazi hareketinden olan bakanları bu teklifi reddetti," diye konuştu.

Netanyahu hükümetinin, asker oldukları için esirlerle ilgilenmediğini ve bu konunun bir öncelik olmadığını belirten Ebu Ubeyde, hükümetin İsrail kamuoyunu "tüm esirlerin öldürülmesi fikrini kabullenmeye hazırladığını" savundu.

Direnişin şu ana kadar esirleri mümkün olduğunca korumaya çalıştığını kaydeden Ebu Ubeyde, şu uyarıda bulundu:

"Müzakerelerin halkımıza yönelik savaşı durduracak, işgal güçlerinin çekilmesini sağlayacak ve halkımıza yardım ulaştıracak bir anlaşmayla sonuçlanması için çalışıyoruz. Eğer düşman her zamanki gibi inatçılık eder ve bu turdan da çekilirse, kısmi anlaşmalar formatına veya on esir önerisine yeniden dönmenin garantisini vermiyoruz."

'Gideon'un Arabaları'na karşı 'Davud'un Taşları'

Ebu Ubeyde, İsrail'in bu yılın ocak ayında direnişle varılan anlaşmayı bozduktan sonra "iddia ettiği zaferi aramak için" Gazze Şeridi'ne yönelik "barbarca ve Nazi tarzı" saldırganlığına yeniden başlamasının üzerinden dört ay geçtiğini söyledi.

İsrail'in son aylarda "ırkçı savaşına sahte bir kutsallık katmak amacıyla Tevrat'tan masallar devşirerek 'Gideon'un Arabaları' adını verdiği bir operasyon başlattığını" ifade eden Ebu Ubeyde, direnişin bu operasyona "'Davud'un Taşları' operasyonlar silsilesiyle" karşılık verdiğini ve vermeye devam ettiğini belirtti.

Ebu Ubeyde, bu süreçte yüzlerce İsrail askerinin öldürüldüğünü veya yaralandığını, binlercesinin de psikolojik rahatsızlıklar ve travmalar yaşadığını iddia etti.

Son haftalarda İsrailli askerleri esir almak için birkaç operasyon denediklerini açıklayan Ebu Ubeyde, "Bazıları neredeyse başarılı oluyordu ancak Allah'ın iradesi ve düşmanın, esir alınma şüphesi olan kendi askerlerine karşı toplu katliam yöntemini kullanması nedeniyle engellendi," değerlendirmesini yaptı.

Ebu Ubeyde ayrıca, İsrail'in "Arap isimleri altında paralı askerler ve işbirlikçiler kullanma girişimlerine" de değinerek, bu kişilerin "halkımızın bilinci ve onuru karşısında yanmış bir karttan başka bir şey olmayacaklarını" söyledi ve onları "çok geç olmadan tövbe etmeye" çağırdı.

Arap liderlere seslendi: Allah katında hasımlarımızsınız

Konuşmasında Arap ve İslam dünyasına da seslenen Ebu Ubeyde, "Dünyanın en zalim güçleri düşmanımıza durmaksızın silah ve mühimmat konvoyları gönderirken, bazı rejimler ve güçler on binlerce evladımızın öldürülmesini, aç bırakılmasını, su ve ilaçtan mahrum bırakılmasını seyrediyor," ifadelerini kullandı.

Ebu Ubeyde, Arap ve İslam ümmetinin liderlerine, aydınlarına ve partilerine hitaben şunları söyledi:

"Allah katında hasımlarımızsınız. Sizler her yetim çocuğun, her evladını yitirmiş annenin, her yerinden edilmiş, yaralı ve aç insanın hasmısınız. Boyunlarınız, sessizliğinizle yüzüstü bırakılan on binlerce masumun kanıyla ağırlaşmıştır. Bu cani ve Nazi düşman, cezadan kurtulacağından emin olmasaydı, sessizliği garanti etmeseydi ve ihaneti satın almasaydı, bu soykırımı gözünüzün önünde işleyemezdi."

Konuşmasının sonunda "antisemitizm yalanına" da değinen Ebu Ubeyde, "Halkımızın, cani Siyonizmin psikolojik komplekslerinin bedelini ödemek zorunda olması bizim suçumuz değil. Siyonistler bilmelidir ki, milletlerin kendilerine duyduğu düşmanlığın ve fıtri nefretin sebebi, insanlığa karşı işledikleri fiiller ve suçlardır," diye ekledi.

Ebu Ubeyde, tüm zorluklara rağmen Filistin halkıyla dayanışma gösteren dünyanın tüm özgür halklarını selamladı.18.07.2025

5.İklim Değişimi ile Mücadele.17

İran, Batı’ya sadece askeri değil, felsefi anlamda da meydan okuyor

’İslam Devrimi’nin üzerinden kırk yılı aşkın zaman geçmesine rağmen, birçok Batılı politika yapıcının hâlâ İran’ı tam anlamıyla kavrayamadığı ık. Ancak sorun belki sadece İran’da değil; evrensel olarak kabul göreceği varsayılan liberal normların sınırlarında yatıyor.’’

Middle East Monitor'de yer bulan analizinde Peyman Salihi, İran’ın Batı’nın geleneksel anlayışlarının ötesinde, felsefi ve siyasi bir söylem olarak değerlendirilmesi gerektiğini vurgularak İran’ın sadece askeri ya da diplomatik bir aktör değil, aynı zamanda Batı merkezli liberal uluslararası düzenin ahlaki ve yapısal temellerine meydan okuyan bir siyasi kimlik taşıdığını belirtiyor. 

Günümüzde İran, sadece Batı ile çatışan bir devlet olmanın ötesinde, sömürge belleği, devrim ve uluslararası izolasyonun sınavından geçmiş bir siyasi söylemi temsil ediyor. Bu söylem, yok olmak bir yana, Şam’dan Karakas’a, Beyrut’tan Sana’ya uzanan geniş bir coğrafyada yankılanıyor.

Batı medyası İran’ı çoğunlukla füzeler, santrifüjler veya 'vekil güçler' üzerinden basitleştirirken, Küresel Güney’de giderek daha fazla kişi İran’ı farklı bir mantık olarak görüyor.

Bu alternatif söylem, Haziran 2025’te İsrail’in İran topraklarına düzenlediği sürpriz saldırıdan sonra daha da görünür hale geldi. İsrail’in İran’ın savunma ve nükleer programlarındaki kilit isimlere yönelik saldırısı dünya çapında şok etkisi yarattı.

Ancak asıl değişimi İran’ın tepkisi getirdi. Tahran, saatler içinde komuta yapısını yeniden kurdu ve misilleme olarak sadece İsrail mevzilerine değil, Katar’daki ABD el-Udeyd hava üssüne de saldırılar düzenledi.

Bu, sadece askeri değil, sembolik bir hamleydi: İran artık pasif caydırıcılık rolünü kabul etmeyeceğini ilan ediyordu.

On yıllardır Batı, İran’ı 'izole, mantıksız ve öngörülemez' olarak nitelendirdi ancak Haziran saldırılarına verilen yanıt tam tersi mesaj verdi. İran hızlı, tutarlı ve en önemlisi kararlı bir şekilde hareket etti. Mesaj açıktı: Sadece tepki vermiyor, kendini ortaya koyuyordu.

Bu ortaya koyuş yalnızca jeopolitik değil, felsefi nitelikte. Soğuk Savaş sonrası düzende ilk kez, büyük baskı altında olan bir Batı dışı devlet, çaresizlikten değil, belirgin ve alternatif bir dünya görüşüyle Batı’nın güvenlik mantığını açıkça reddediyor.

Haydut bir aktörden ziyade bir söylem

İran’ın bugün sergilediği tutumu gerçekten anlamak için nükleer dosya veya yaptırımların ötesine bakmak gerekiyor. İran’ın siyasi kimliği, liberal uluslararası düzenin felsefi temelini sorgulayan tutarlı bir söylem üzerine kurulu.

Batı’nın eşitsizlikleri veya çifte standartları eleştiren diğer muhaliflerinden farklı olarak İran, sistemin kendisinin ahlaki meşruiyetini sorguluyor. Muhalefeti sadece realist değil, ahlaki temellidir; baskı, hegemonya ve kültürel üstünlük varsayımına karşı bir eleştiridir.

Bu söylem üç ana unsurdan güç alır:

1. Liberal uluslararasıcılığa yönelik ahlaki eleştiri:

İran’ın Batı düzenine muhalefeti sadece jeopolitik değil, aynı zamanda uluslararası kurumlara yerleşmiş yapısal adaletsizliğin derin ahlaki reddidir.

2. Gelenek ile jeopolitik rasyonalitenin kaynaşması:

Sovyetler Birliği’nden farklı olarak İran, direnişin İslami ruhunu stratejik ve realpolitik hesaplarla harmanlar. Sonuç, hem ideolojik hem de esnek bir devlet projesi; kendine özgü bir “direniş devleti” dilidir.

3. Küresel Güney’de yumuşak etki:

Latin Amerika’dan Batı Asya’ya kadar İran’ın egemenlik, onur ve emperyalizme karşı duruş söylemi, resmi ittifaklar ya da bloklar olmasa da yankı buluyor.

Batılı politika yapıcılar bu etkiyi propaganda veya ideolojik projeksiyon olarak küçümsese de, görmezden gelmenin sonuçları var. Küresel Güney’de birçok kişi İran’ı bir parya değil, çoğu zaman hileli görülen sistemde direnişin simgesi olarak görüyor.

“Snapback” sorunu: Meşruiyet krizi

Şimdi Batı, 2015 nükleer anlaşmasından gelen “snapback” mekanizmasını yeniden devreye sokmaya çalışırken — bu mekanizma İran’ın ciddi ihlalleri durumunda yaptırımların geri getirilmesini sağlıyor — daha derin bir kriz ortaya çıkıyor.

Bu hamlenin merkezinde hukuki bir paradoks bulunuyor: Anlaşmadan tek taraflı ayrılan devlet (ABD) şimdi anlaşmanın hükümlerini uygulamaya çalışıyor. Bu, hukuki bir stratejiden çok sembolik bir jest olarak görülürken Batı’nın itibarının daha hızlı zayıflamasına yol açıyor.

Çok taraflı kurumlar, adalet için çerçeveler değil, seçici yaptırım araçları olarak algılanırsa, sadece otoritelerini değil, meşruiyetlerini de kaybederler. Atlantik ötesi dünyanın dışındaki birçok kişi için bu, uluslararası hukukun tarafsız değil, politik olduğu sonucunu pekiştiriyor.

Sınırlamanın ötesinde: Bilişsel yeniden kalibrasyon ihtiyacı

Batı’nın İran’la başa çıkmadaki en büyük zorluğu askeri ya da diplomatik değil, bilişseldir. Çoğu Batılı analiz hâlâ İran’ı Soğuk Savaş, terörizm veya nükleer yayılma bağlamında değerlendiriyor. Oysa dünya giderek daha çok Batı dışı aktörler, yükselen medeniyet kimlikleri ve Batı kurumlarına derin güvensizlikle şekilleniyor.

İlerlemek için Batı’nın yeni bir haritaya ihtiyacı var; İran’ın küresel rolünün söylemsel doğasını kabul eden bir haritaya. Bu da bir zihniyet değişimini gerektirir; İran’ı bir tehdit olarak görmekten çıkarıp bir söylem olarak görmeye, cezalandırıcı stratejilerden vazgeçerek İran’ın iç ve bölgesel meşruiyet kaynaklarını anlamaya, güvenlik merkezli düşünceden uzaklaşıp İran’ın siyasi felsefesine ve özellikle küresel liberalizme yönelik meydan okumasına yaklaşmaya yönelmeyi ve en önemlisi, değişen dünyayı kabul etmeyi içerir.

Artık

“tarih sonu” çağında yaşamıyoruz; rekabet eden mantıkların, rakip evrenselciliklerin ve alternatif düzen vizyonlarının doğuşuna tanık oluyoruz.

Batı, bu rekabet eden vizyonların meşruiyetini ya da varlığını inkar etmeye devam ederse, sadece diplomatik başarısızlıkla kalmaz, aynı zamanda daha derin bir ahlaki ve siyasi izolasyona sürüklenir. Çeviri: YDH 18.07.2025

5.İklim Değişimi ile Mücadele.18

İtalya'nın Floransa Üniversitesi, Siyonist Rejimle Bilimsel İş Birliğini Sonlandırdı

İtalya'nın Floransa Üniversitesi, yayımladığı bir bildiride, üniversiteden 500'den fazla akademisyen, personel, araştırmacı ve öğrencinin talebi doğrultusunda, Siyonist rejime bağlı bazı bilimsel kurumlarla olan iş birliğini sonlandırdığını duyurdu.

Lanazione haber sitesinin haberine göre, üniversitenin açıklamasında bu kararın "akademik boykot" çerçevesinde ve Filistin topraklarında yaşananlara tepki olarak alındığı belirtildi. Açıklamaya göre üniversiteye bağlı beş fakülte, İsrail rejimine ait bazı üniversitelerle mevcut anlaşmaları ya askıya aldı ya da tamamen feshetti.

Lanazione'nin aktardığına göre, Floransa Üniversitesi akademisyenleri, personeli, araştırmacıları ve öğrencileri tarafından imzalanan başvuruda, tüm akademik camiaya Gazze’de yaşayanlara karşı işlenen suçlar karşısında toplumsal sorumluluk üstlenme çağrısı yapıldı.

Açıklamada ayrıca "Özellikle İsrail rejiminin Gazze bölgesindeki okullara yönelik sürekli saldırılarını kınıyoruz; zira bu saldırılar, Gazze'de yaşayan Filistinlilerin eğitime erişimini ciddi şekilde tehdit eder hâle gelmiştir." denildi. Welayet News 20.07.2025

5.İklim Değişimi ile Mücadele.19

12 Günlük Savaşın Komutanı, İslam İnkılabı Rehberiydi

Siyonist rejimin İran’a karşı başlattığı 12 günlük savaşın ortasında, ülke içinden İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamanei’nin doğrudan cephe komutasını yürüttüğüne dair önemli detaylar yayımlandı. Bu süreçte, sahadaki yönlendirmeler, ani kararlar, resmi programların devamı ve millete verilen görüntülü mesajlar, ülkenin en zor günlerinde nasıl idare edildiğini açıkça ortaya koydu.

Rehber, bizzat savaş karargâhında yer aldı.

İran Meclis Başkanı Muhammed Bakır Galibaf, televizyondaki bir konuşmasında şöyle dedi:

“İmam Hamenei tıpkı 1980’de olduğu gibi, savaş karargâhındaydı ve bizzat komutanlara sahada talimat veriyordu.”

Muhsin Rızai de Rehber’in sadece gözlemci değil, doğrudan emir veren konumda olduğunu belirtti:

“Bu operasyon bizzat Rehber tarafından yönetildi. Emirleri doğrudan kendileri verdiler.”

Bu ifadeler, ülkenin en üst askeri otoritesinin doğrudan yönlendirmesiyle savaşın nasıl yürütüldüğünü gözler önüne serdi.

Savaşın ilk saatlerinde alınan hayati kararlar

·         Savaşın başlamasının ilk dört saatinde, yeni komutanlar hızla atanarak cephe yönetimi şekillendirildi.

·         Bu hızlı refleks, düşmanın İran’da karar alma sürecinin aksadığına dair propagandalarına fiilî ve net bir yanıt oldu.

Takvim durmadı: Resmi programlar sürdü

·         Yargı Haftası nedeniyle her yıl yapılan görüşme, bu yıl savaş şartlarına rağmen sadece birkaç gün gecikmeyle yine gerçekleşti.

·         Anayasa Koruyucular Konseyi’nin (Şûrâ-yi Negahban) üyelerinin atanması ve görev uzatmaları, planlanan şekilde gerçekleştirildi.

Bu devamlılık, ülke yönetiminin sadece askeri sahada değil, en üst idari düzeyde de kesintisiz işlediğini gösterdi.

Savaşta bile geleneksel programlara katılım sürdü

·         Rehber, Aşura gecesi, her yıl olduğu gibi yine Beyt’te düzenlenen matem meclisine katıldı.

·         Bu, rejimin olası saldırı ihtimalini artırsa da topluma sükûnet ve direniş mesajı verdi.

Görüntülü mesajlar ve psikolojik üstünlük

·         Rehber, savaş boyunca üç defa halka hitaben görüntülü mesajlar yayımladı. Bu mesajlar, yabancı medyalarca da itiraf edildiği üzere, düşman cephesinde paniğe ve belirsizliğe yol açtı.

 Sonuç: Kesintisiz liderlik ve aktif komuta

Tüm bu örnekler, İslam İnkılabı Rehberi'nin sadece sembolik değil, sahada aktif ve anlık yöneten bir lider olduğunu; hem iç kamuoyu hem de dış gözlemciler için net şekilde ortaya koydu. Rasthaber 20.07.2025

5.İklim Değişimi ile Mücadele.20

Zuhura Hazır Olun!

İmamı Zaman‘ı bekleyenlerin En büyük vazifesi, Manevi, ahlaki ve ameli açıdan, Dini, itikadi ve müminler ile duyusal açılardan Zorbalara karşı mücadele açısından Kendilerini bu açıdan yetiştirmelidirler. Seiyid İmam Ali Hamaenei. İntizarım 20.07.2025

5.İklim Değişimi ile Mücadele.21

12 Günlük Savaşın 7 Açık Mesajı

Son 12 günlük savaş bir tarafta İran İslam Cumhuriyeti, diğer tarafta Amerika ve onun azılı köpeği Siyonist rejim ve bazı Avrupa ülkelerinin yer aldığı bir çatışmaydı. Bu savaş, çok önemli sonuçlar doğurdu. İran bir kez daha caydırıcılık gücünü dünyaya gösterdi. Halkın ulusal birliği ve toplumsal dayanışması, içsel güce güvenmenin önemi ve savunma ile askeri kapasitenin giderek artan şekilde geliştirilmesinin gerekliliği, bu 12 günlük dayatılmış savaşın diğer kazanımları arasındaydı. Bu kısa yazıda, 12 günlük savaşın bazı sonuçlarına değinmeye çalışacağız:

1. Bir ülkenin caydırıcılık gücü, düşman saldırılarını karşılıklı tehdit yoluyla önleme kabiliyetine bağlıdır. Bu son savaşta İran, her türlü tehdide karşılık verebilme gücüne sahip olduğunu açıkça ortaya koydu. Örneğin, saldırılara karşı balistik füzeler ve insansız hava araçlarının kullanılması, bu caydırıcılığın göstergesiydi. Bu, İran yetkililerinin ifadesine göre, ülkenin bu savaşta sadece askeri gücünün %30'undan azını kullandığı ve ileri düzey askeri teknolojilerinin önemli kısımlarını henüz açığa çıkarmadığı halde gerçekleşmiştir.

New York Times, İran’ın bu son savaştaki askeri gücüne değinerek şöyle yazdı: ‘İran, Batı Asya'da bir askeri güç olarak, savunma kabiliyetini geliştirmek için ileri teknolojilerden yararlanmayı başardı. Önemli bir diğer husus ise Batı'nın propagandasına rağmen, Demir Kubbe, Davud'un Sapanı, THAAD vb. sistemlerin İran’ın insansız hava aracı ve füze saldırılarını engelleyememiş olmasıdır. Batılı kaynaklara göre, Siyonist rejim ilk kez Tel Aviv ve Hayfa’daki bazı merkezî bölgeleri tahliye etmek zorunda kalmıştır ve bu daha önce hiç yaşanmamıştır.

2. Bu son savaşın önemli kazanımlarından biri de İran’daki ulusal birlik ve beraberliğin güçlenmesiydi. Bu savaş, halk arasındaki dayanışma duygusunun güçlenmesiyle, ülke tarihinde bir dönüm noktasına dönüştü. BBC World bu bağlamda yayınladığı bir haberde şunları vurguladı: “İran halkı, silahlı kuvvetleri destekleyerek dış tehditler karşısında birlik olduklarını gösterdi.”

Bu ulusal birlik, yalnızca silahlı kuvvetlerin moralini artırmakla kalmadı, aynı zamanda İran toplumu ülke savunması ve bağımsızlığın korunmasının önemini daha iyi anladı.

İran halkı, bu savaşta askeri, emniyet, güvenlik ve istihbarat güçlerini kapsamlı şekilde destekledi ve dış tehditler karşısında birleşik ve bir bütün olarak hareket etti. Bu destek, yürüyüşler, mitingler ve büyük çaplı törenler şeklinde kendini gösterdi ve ülkeyi savunma yönünde milli iradeyi açıkça ortaya koydu. Ayrıca, başta devlet televizyonu olmak üzere yerli medya ve sosyal medya kullanıcıları bu birliği güçlendirmede önemli bir rol oynadı ve halkı ulusal birlik ve dayanışmaya teşvik etti.

3. Bu son savaştan çıkarılacak diğer önemli ders, iç güce güvenmenin önemidir. İran İslam Cumhuriyeti onlarca yıldır savunma ve askeri teçhizat üretiminde önemli bir düzeyde kendi kendine yeterlilik kazanmıştır. Bu kendi kendine yeterlilik, İran’ın dış ülkelere bağımlı olmadan savunma ihtiyaçlarını karşılayabilmesini sağlamaktadır. Örneğin, 12 günlük savaş boyunca İran, yerli füze sistemlerini etkili bir şekilde kullanmıştır. The Guardian bu konuda yayımladığı bir yazıda şöyle demiştir: “İran, yerli teknolojileri kullanarak savunma gücünü büyük ölçüde artırmış ve bölgenin güvenilir bir askeri gücü olarak tanınmıştır.”

Bu çabalar, ekonomik yaptırımlar ve uluslararası baskılar ortamında bile İran İslam Cumhuriyeti'nin bağımsızlık ve ulusal güvenliği koruma yönündeki kararlılığını ortaya koymaktadır.

Şu habere dikkat edin: “ABD Savunma Bakanlığı kısa süre önce “LUCAS” adlı yeni bir insansız hava aracını tanıttı. Bu İHA, İran yapımı Şahid-136’ya son derece benzemektedir. F-35 savaş uçaklarını üretenler tarafından tasarlanan bu İHA, İran’ın ileri askeri teknolojilerinin açıkça kopyalandığının bariz bir örneğidir.

4. Kamuoyu hatırlayacaktır ki, İran’daki belli bir siyasi akım, yıllar boyunca “geleceğin dünyası füze değil, diyalog dünyasıdır” iddiasında bulunmuştu. Şimdi düşünün ki, eğer İran’da yönetim bu düşünceyi hayata geçirse ve savunma gücünü zayıflatmış olsaydı, şu an ne durumda olurduk?!

Bu dayatılmış savaş, bir kez daha gösterdi ki savunma sanayinin geliştirilmesi ve bu alandaki araştırma ve geliştirme çok hayati bir meseledir ve bu nedenle şöyle denilmektedir: “Barış istiyorsan, savaşa hazır olmalısın.” Bu özlü söz tarih boyunca çeşitli kültürlerde tekrar edilmiş ve uluslararası ilişkilerde, ülkelerin askeri ve savunma politikalarında temel bir ilke olmuştur.

Örneğin, İHA’lar ve yapay zekâ destekli sistemler gibi yeni teknolojilerin savaş operasyonlarında kullanılması, askeri kuvvetlerin isabet oranını ve etkinliğini artırabilir. Bu nedenle, bu alanda sürekli araştırma ve geliştirme yapılmalı, araştırma merkezleri kurulmalı, üniversitelerle iş birliği sağlanmalı ve uzman insan gücü yetiştirilmelidir.

Burada düşünülmesi gereken husus şu ki,

“geleceğin dünyası diyalog dünyasıdır, füze değil” diyen o siyasi akım hâlâ aktiftir ve bu kez de

“her ne pahasına olursa olsun müzakere” iddiasıyla yine yanlış yönlendirme yapmaktadır.

5. 12 günlük savaşın diğer en önemli sonuçlarından biri, Batı Asya’daki güç dengesinin değişmesidir. Bu savaş gösterdi ki İran, bölgesel bir güç olarak savunma ve askeri kapasitesini önemli ölçüde artırmıştır. Aslında İran, ileri teknolojileri ve yerli kapasiteleri kullanarak Batı Asya’daki güvenlik denkleminde kilit oyunculardan biri haline gelmiştir.

Bu savaş aynı zamanda küresel düzenin değişiminin en yeni belgesidir. Son savaşta, her ikisi de nükleer silah sahibi olan terörist Amerika hükümeti ve gayrimeşru Siyonist rejim İran’a saldırdı.

Ancak sonunda, batı ve İbrani medyası bile bu iki saldırgan ülkenin ateşkes için yalvardığını itiraf etti.

Bu savaşta, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana ikinci kez, Batı Asya’da terör devleti Amerika’ya ait bir üs (Katar’daki Al-Udeyd Üssü), İran tarafından saldırıya uğradı. Daha önce de Aynü’l Esed Üssü İran tarafından füzelerle hedef alınmıştı. Şimdiye kadar hiçbir ülke Amerika'nın saldırılarına karşılık olarak onun üslerini vurma cesareti göstermemişti.

Bu askeri cevaba karşı bölge halkları, İslam dünyası ve hatta Doğu ile Batı’daki halklardan gelen olumlu tepkiler, İran’ın konumunu daha da güçlendirdi. Bu savaş boyunca Batı medyası da İran’ın askeri gücünü kabul etmek zorunda kaldı.

6. Bu son savaşın bir diğer kazanımı da toplum bilincinin artması ve düşmanı tanıma yetisinin güçlenmesidir. Savaş başlamadan önce, Batılı devletler özellikle de Amerika ile ilişkilere dair çeşitli ve bazen çelişkili görüşler vardı. Bazı kişiler, bu devletlerin İran’a karşı sergilediği kabul edilemez ve düşmanca davranışları göz ardı ederek onlara karşı olumlu bakışa sahipti. Ancak Siyonist rejimin vahşi saldırısı başladığında, halk Amerika liderleri ve Avrupa üçlüsünün (İngiltere, Fransa, Almanya) gerçek yüzünü daha iyi gördü. Bu artan bilinç, 12 günlük savaşın kırılma noktalarından biri sayılmaktadır.

7. Son 12 günlük savaş, Siyonist rejimin siyasi ve uluslararası konumunu derinden etkiledi. Bu savaş ayrıca, küresel toplumun İran’ın haklı konumunu daha iyi anlamasında da etkili oldu. Savaşta, Siyonist rejim sivil altyapılara ve yerleşim bölgelerine saldırarak bir kez daha uluslararası düzeyde yoğun protestolara maruz kaldı. Bu esnada İran, kendi haklarını savunan bir ülke ve bölgesel güç olarak pozisyonunu güçlendirdi.

Bugün, devletlerin ve katil ve suçlu rejimlerin yıkıcı ve câni eylemleriyle orman kanununun egemen olduğu bir dünyada, ancak askeri güç ve onurlu diplomasi saygı uyandırır. Mesud Ekberi/Keyhan 22.07.2025

5.İklim Değişimi ile Mücadele.22

Suriyeli Analist: İran, İsrail'in Sahadaki Yenilgisini Ortaya Çıkardı

Suriyeli düşünür Abdülhamit Kenakeri Hoca, Siyonist rejimin İran ile son çatışmadaki ağır saha yenilgisini ortaya koydu ve güvenlik bilgilerine dayanarak bu zaferin coğrafyanın ötesinde olduğunu ve bu zaferin İslam ulusunun kimliğini ve onurunu yeniden tanımladığını belirtti.

Suriyeli bu düşünür, Rus istihbarat teşkilatına bağlı doğru istihbarat kaynaklarından naklen şunları yazdı: ‘Siyonist rejimin kamuoyundan gizlediği şey, bu rejimin endişeli medyasının işaret ettiğinden çok daha büyük ve derindir.

Siyonistlerin direnişin teknolojisi ve yazılımlarıyla içeriden çöktüğü gizli sahada ve dördüncü boyuttan gelen stratejik sabrın gölgesinde, mezhepçilik coğrafyasına hapsetmeye çalıştıkları İran, sadece coğrafyayı değil, milletin varoluş metafiziğini de dönüştüren bir zafere imza attı. Rasthaber 22.07.2025

5.İklim Değişimi ile Mücadele.23

İsrailli gazeteci: Hizbullah gücünü koruyor; yeni Orta Doğu'yu oluşturamıyoruz

İsrail medyası, Hizbullah’ın Lübnan’daki gücünü sürdürdüğünü ve Suriye ile Lübnan’da yürütülen siyasi ve güvenlik çabalarının beklenen “Yeni Orta Doğu”yu oluşturamadığını kabul etti.

Israel News 24 kanalında konuşan gazeteci Baruch Yedid, ABD’nin Suriye ve Lübnan özel temsilcisi Thomas Barrack’ın son bir buçuk ay içinde üçüncü kez Lübnan’ı ziyaret ettiğini, bu ziyaretlerde öncelikli olarak Hizbullah’ın silahsızlandırılması talebinin gündeme geldiğini aktardı.

Yedid, Barrack’ın ziyaretlerinin amacının Lübnan’dan bu konuda resmi ve kesin bir yanıt almak olduğunu belirtti.

Ancak, Lübnan yönetiminin Hizbullah’ın silahsızlandırılması yönünde herhangi bir taahhütte bulunmadığı vurgulandı.

Yedid, ayrıca yaklaşık 7 ay önce Lübnan Cumhurbaşkanı Josef Avn’un, silahların sadece devletin elinde olması gerektiğine dair yaptığı açıklamayı hatırlattı.

ABD’li temsilcinin, “ABD Lübnan’a yaptırım uygulamayacak” şeklinde net bir mesaj verdiğini, ancak yine de bu konudaki hayal kırıklığını dile getirdiğini ifade eden Yedid, Barrack’ın “Biz sizin için geldik” diyerek Washington’un Lübnan’dan daha olumlu bir yanıt beklediğini ima ettiğini kaydetti.

Yedid’e göre, hem Amerikalılar hem de Lübnanlı yetkililer, Hizbullah’ın silahsızlandırılması gibi bir sürecin Lübnan devleti tarafından gerçekleştirilemeyeceği konusunda görüş birliği içinde.

“Hizbullah hâlâ sahada varlığını sürdüren etkin bir güç” değerlendirmesinde bulundu.

Sonuç olarak Yedid, İsrail’in Suriye ve Lübnan cephesinde attığı adımların İsrail çevrelerinde beklenen siyasi dönüşümü sağlayamadığını ifade ederek,

“Yeni bir Orta Doğu bekleyen herkes için büyük bir hayal kırıklığı var” yorumuyla sözlerini tamamladı. YDH 22.07.2025

5.İklim Değişimi ile Mücadele.24

Bir Ülke Daha İsrail'i Tehdit Oluşturan Ülkeler Listesine Aldı

Hollanda Güvenlik ve Terörle Mücadele Kurumunun (NCTV), İsrail'in ilk kez Hollanda için tehdit oluşturan ülkeler listesine alındığı bildirildi.

NCTV tarafından yayımlanan "Devlet Aktörlerinin Tehdit Değerlendirmesi" başlıklı raporunda, İsrail'in dezenformasyon faaliyetleriyle Hollanda kamuoyunu ve siyasi karar alma süreçlerini etkilemeye çalıştığı belirtildi.

Raporda, "İsrail'in Hollanda siyasetini ve toplumunu etkileme girişimi" başlığı altında, geçen yıl Amsterdam'da Maccabi Tel Aviv taraftarlarıyla yaşanan olayların ardından İsrail hükümetine bağlı bir bakanlık tarafından hazırlanan ve resmi kanallar dışında Hollandalı siyasetçi ile gazetecilere gönderilen bir belgeye dikkat çekildi.

Söz konusu belgede Hollanda vatandaşlarının isimlerinin geçtiği, alışılmadık ve istenmeyen bilgiler içerdiği kaydedilen raporda, İsrail ve ABD'nin Lahey merkezli Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne (UCM) yönelik tehditlerinin kurumun faaliyetlerini sekteye uğratabileceği ifade edildi.

Raporda, Hollanda'nın uluslararası hukuk kurumlarına ev sahipliği yapan bir ülke olarak bu tehditler karşısında özel bir sorumluluğa sahip olduğu vurgulandı.

NCTV'nin raporunda, Hollanda için tehdit oluşturan ülkeler listesinde İsrail ilk kez yer aldı.

Diğer yandan NCTV, daha önce Hollanda servislerinin İsrail menşeli casus yazılım ve dinleme cihazlarına yönelik endişelerini ortaya koymuş olsa da, bu raporda casusluk bölümünde İsrail'in adı geçmedi. Rasthaber 24.07.2025

5.İklim Değişimi ile Mücadele.25

Ensarullah Lideri’nden Önemli Açıklamalar

Ensarullah Hareketi lideri Seyyid Abdulmelik Bedreddin el-Husi, bugün Gazze’deki son gelişmeler hakkında yaptığı konuşmada, “Bu hafta, Gazze halkı için en zor ve en felaket dolu hafta oldu. Çocukların durumu ve yaşadıkları trajediler yürek burkuyor dedi.

Bu görüntülerin tüm insanlık, özellikle de Müslümanlar için bir utanç vesilesi olduğunu vurgulayan Husi, “Gazze’deki çocuklar en ağır sorunlarla karşı karşıya ve İsrail düşmanı, çocukları kasıtlı olarak birincil hedef haline getiriyor,” dedi.

İsrail bebek mamasının girişine izin vermiyor

İsrail’in çocuklar için mama girişini engellediğini belirten Husi, “İsrail’in hedefi soykırımdır. Bu yüzden temel yaşam malzemelerinin girişine izin vermiyor. Siyonist rejimin ordu diye adlandırdığı çeteler, çocuk katliamı içeren videoları yayınlamaktan gurur duyuyor. Onlar Gazze’li çocukları eğlence olsun diye öldürüyor ifadelerini kullandı.

Amerika’nın Gazze’de kurduğu yardım merkezleri, ölüm tuzağına dönüş

Kadın hakları konusundaki çifte standartlı Batı tutumunu da eleştiren Husi, “Batı, kadın haklarını toplumlarımızı çökertmek ve değerlerimizi hedef almak için istismar ediyor. Oysa bugün İsrail, Gazze’deki Filistinli kadınlara her türlü eziyeti yapıyor. Kadınlar, Amerikan bombalarıyla katlediliyor dedi.

“Bu hafta boyunca birçok Gazzeli yemek bile bulamadı. Beş gündür aç kalan insanlar var. Amerika’nın kurduğu sözde yardım dağıtım merkezleri, birer ölüm tuzağı haline geldi. Bu merkezlerde, İsrail askerleri tarafından açılan ateş sonucu binden fazla Filistinli şehit oldu ifadelerini kullandı.

71 bin çocuk ölüm riski altında

Husi, Gazze’deki açlığı insanlık, İslam ve Arap dünyası adına kara bir leke olarak tanımlayarak, “71 bin Filistinli çocuk, yetersiz beslenme nedeniyle ölüm riskiyle karşı karşıya. Yaklaşık 17 bin anne ise kurtarılmak için acil müdahaleye muhtaç dedi.

Gazze’de çocuklar ve bebekler arasında ölüm oranlarının, sağlık hizmetlerinin çökmesi ve insani durumun vahameti nedeniyle hızla arttığını belirten Husi, “Şu anda Gazze’de 900 bin çocuk açlık çekiyor, bunlardan 70 bini ciddi yetersiz beslenme aşamasına girmiş durumda,” dedi.

İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap örgütleri nerede?

Ensarullah lideri, İslam İşbirliği Teşkilatı’nın Gazze halkı için hiçbir şey yapmadığını vurgulayarak, “Arap örgütleri nerede? Açlık, soykırım ve zorunlu göçe karşı ne yapıyorlar? İsrail, zorla yerlerinden edilen mültecileri saldırılarla hedef almaya devam ediyor. Onları yerlerinden etti, şimdi de yeni yerleşim bölgelerinde vurmaya devam ediyor dedi.

Husî Lideri: Siyonizmin hedefi diğer halkları köleleştirmektir

Yemen Ensarullah Hareketi lideri Seyyid Abdulmelik Bedreddin el-Husî, Gazze halkının yaşadığı susuzlukla birlikte İsrail’in onları su bulma umuduyla başka bölgelere göçe zorladığını söyledi.

“Arap ve Müslüman ülkeler halkı kendi haline bıraktı”

El-Husî, “Gazze halkı açıkça görüyor ki Arap ve Müslüman ülkeler onları kendi kaderine terk etmiştir. Araplar nerede? Müslümanlara ne oldu? Neden bu sessizlik var? Gazze’deki bu vahşetleri neden sadece izliyoruz? İnsani, İslami ve ahlaki sorumluluğunuz nerede kaldı?” diyerek tepkisini dile getirdi.
“Şunu herkes bilsin: İsrail tüm Müslümanların düşmanıdır ifadelerini kullandı.

“Arap ülkelerinin teslimiyetçi duruşu vicdanlarının toplu ölümüdür”
Husî, Arap ülkelerinin pasifliği ve izleyici konumunun, onların vicdanlarının toplu ölümünü yansıttığını belirtti ve şunları ekledi:
“Gazze karşısındaki ihmalkârlığın sonuçları herkesi etkileyecektir. 2 milyar Müslümanın olduğu bir ümmetin yalnızca küçük bir kısmı harekete geçiyor. Amerika, Gazze’de her türlü suçu işleyebilmesi için İsrail’in elini tamamen serbest bırakmış durumda.”

“Siyonizm, halkların köleleştirilmesini hedefleyen küresel bir düşüncedir”
El-Husî, Siyonizmin yalnızca bir rejim değil, Amerika ve İsrail adlı iki kanadı olan küresel bir ideoloji olduğunu belirterek, bu ideolojinin Batılı sömürgecilerin suç mirasını devraldığını söyledi:
“Siyonizmin amacı, diğer milletlerin kaynaklarını talan etmek, onları köleleştirmek, kimliklerini yok etmek ve özgürlüklerini gasp etmektir.”

“Normalleşme, düşmanla işbirliğidir”
Filistin’e yönelik saldırıların başladığı günden bu yana Arap ülkelerinin dayanışma gösteremediğini vurgulayan Husî, İsrail ile normalleşmeyi şu sözlerle eleştirdi:
“İsrail’le normalleşme, bir işgalciyle barış değil, Müslümanların düşmanı olan bir rejimle işbirliği anlamına gelir. İsrail Müslümanlara karşı zerre kadar saygı duymuyor; aksine onlara kin ve suçla saldırıyor. Bu düşman, Gazze’de ne kadar suç işlerse işlesin, Müslüman ülkelerin bir şey yapmayacağını çok iyi biliyor.”

“Hizbullah silahsızlandırılamaz”

El-Husî, Amerika ve İsrail’in Hizbullah’ı silahsızlandırma çabalarına değinerek şöyle konuştu:
“Hizbullah’ın silahsızlandırılması sadece düşmanın çıkarınadır. İslam ümmetinin şu an en çok ihtiyaç duyduğu şey silahtır. Düşmanlar, Hizbullah’ı silahsız bırakıp Lübnan’ı işgal etmek istiyor. Filistinli savaşçılar silahlarını bıraktığında ne oldu? Sabra ve Şatilla katliamları gerçekleşti. Filistin halkı silahsız kaldığında büyük katliamlar yaşandı çünkü Arap ve İslam ülkeleri onlara destek olmadı.”

“El-Ezher’in tutumu utanç verici”

Batı’nın İsrail’e yaptığı askeri yardımları da eleştiren Husî, tüm bu yardımlara rağmen İsrail’in insan gücüne hâlâ muhtaç olduğunu ve yedek askerlerinin kaçtığını söyledi.
Ayrıca Umman ve Libya müftülerinin duruşunu takdir eden Husî, El-Ezher’in Gazze konusundaki pasifliğini şu sözlerle kınadı:
“El-Ezher, dün İsrail'in suçlarını kınayan açıklamasını geri çekti. Bu çok üzücü. Dini âlimlerimiz sahte siyasi hesaplara teslim olmuş durumda.”

“Filistin’in haklılığı dünyada benzeri görülmemiş şekilde kabul görüyor”
Filistin halkının haklarının ve uğradığı zulmün dünyada eşi benzeri görülmemiş bir şekilde kabul gördüğünü belirten El-Husî, “Bugün dünya ortamı Müslümanlardan yana. Tabii eğer bu fırsatı değerlendirip harekete geçebilirlerse dedi.

“Gazze’ye destek operasyonlarımız sürüyor”
El-Husî, Yemen’in Gazze’ye destek operasyonlarının devam ettiğini belirterek, “Bu hafta İsrail’e 11 adet hipersonik füze ve İHA fırlattık. İsrail’e ait gemilerin seyrüsefer yasağı devam ediyor. Umman Körfezi’ndeki Um el-Reşraş limanı hedef alınmaya devam edecek ve tamamen kapanana kadar bu süreceğiz,” dedi.

“Halkımızın duruşu değişmeyecek”
Son olarak Gazze’ye destek amacıyla Yemen halkının düzenlediği gösterileri takdir eden El-Husî, “Halkımız kararlılıkla duruşunu sürdürüyor. Amerika, İngiltere ve İsrail’in saldırıları halkımızın tutumunu asla değiştirmeyecek ifadelerini kullandı. RastHaber 24.07.2025

5.İklim Değişimi ile Mücadele.26

ABD'li diplomat Freeman: İran, Kuzey Kore tecrübesinden ders çıkardı

Deneyimli ABD'li diplomat Chas Freeman, İran'ın saldırıları sonucu İsrail'in beş ana üssünün devre dışı bırakıldığını ve önleyici füzelerinin tükenme noktasına geldiğini belirtti. Freeman, İsrail'in bir hafta daha devam etmesi halinde tamamen tükeneceğini ve bu gerçeklerin İsrail yanlısı ABD medyasında sansürlendiğine dikkat çekti.

Eski ABD başkanlarından Richard Nixon'un Çin ziyaretinde tercümanlık yapan ve 1. Körfez Savaşı esnasında ABD'nin Riyad Büyükelçisi olarak görev alan deneyimli diplomat Chas Freeman, İran ile İsrail arasında yaşanan çatışmaya ilişkin çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.

Freeman'a göre, İran'ın saldırıları karşısında İsrail'in önleyici füzeleri tükenme noktasına geldi ve çatışmanın bir hafta daha sürmesi halinde İsrail "tamamen bitkin düşecekti".

Freeman, bu durumun İsrail'i ateşkes istemeye zorladığını belirtti.

'İsrail'in beş ana üssü devre dışı kaldı'

Freeman, İran'ın saldırılarının İsrail'in hava savunma sistemlerine giderek daha fazla sızdığını ve "son derece isabetli" füzelerle ciddi hasara yol açtığını ifade etti.

Diplomat, "Beş ana üs, Weizmann Enstitüsü ve Aşdod ile Hayfa limanları İran saldırıları altında devre dışı kaldı," dedi.

Freeman ayrıca, Yemenli güçlerin daha önce Akabe Körfezi'ndeki tek İsrail limanı olan Eylat'ı zaten saf dışı bıraktığını ve İsrail'de hasar gören mülk sayısının 42 bine ulaşabileceğini öne sürdü.

'ABD medyası gerçeği yansıtmıyor'

Bu gerçeklerin ABD medyasında yansıtılmadığını savunan Freeman, "Medyamız son derece İsrail yanlısı olduğu ve sürekli sansür uyguladığı için bu durum yansıtılmıyor," ifadelerini kullandı.

Freeman'a göre, İsrail ordusunun sansürü de ülkede meydana gelen "büyük hasarı" büyük ölçüde gizledi.

Bunun yanı sıra Freeman, İsrail'in saldırısının "üst düzey bilim insanları ve yüksek rütbeli subayların aileleriyle birlikte öldürüldüğü şaşırtıcı suikastlarla" başladığını anımsattı.

Bu eylemleri "uluslararası hukukun bariz ihlalleri ve insanlığa karşı suçlar" olarak nitelendiren Freeman, bu saldırılarda bine yakın İranlının öldürüldüğünü ve İsrail'in hava saldırılarının çoğunun Irak ve Azerbaycan hava sahası kullanılarak gerçekleştirildiğini söyledi.

'İran, Kuzey Kore tecrübesinden ders çıkardı'

Freeman, ABD ve İsrail'in İran'ın nükleer programını felç etme yönündeki ana hedefinin "muhtemelen pek bir yere varmadığını", zira zenginleştirilmiş uranyumun saldırılardan önce tesislerden çıkarıldığını iddia etti.

Freeman'a göre, İran bu süreçten önemli dersler çıkardı:

"İranlılar, Kuzey Kore tecrübesinden ders aldı. Eğer nükleer silahınız yoksa, Libya'daki Muammer Kaddafi gibi isyancılar tarafından öldürülebilir veya Suriye gibi saldırıya uğrayabilirsiniz."

Freeman, Kuzey Kore'nin nükleer silahlara sahip olmasının kimsenin ona saldırmamasını sağladığını gösterdiğini vurguladı.

'İran artık kıtalararası füze yapabilir'

Bu nedenle Freeman, İran'ın bundan sonra sadece askeri seviyede uranyum zenginleştirmekle kalmayıp, "Kuzey Kore'nin yaptığı gibi ABD topraklarını vurabilecek kıtalararası balistik füze yapımına yöneleceğini" öngördü.

Freeman, "ABD'nin Kuzey Kore'ye yönelik azami baskısının nihai sonucu, daha önce var olmayan bir nükleer güce dönüşmesi oldu," diyerek sözlerini tamamladı. YDH 24.07.2025

5.İklim Değişimi ile Mücadele.27

Son Dakika

Yemen, Türkiye'nin tüm gemilerine Kızıldeniz'i geçmeseni yasaklamayı planlıyor @KIZILTİM 26.07.2025

5.İklim Değişimi ile Mücadele.28

Sonunda Gazze ablukası kırıldı!

Yemen’in, “Üç gün içinde dünyadan su, erzak ve yardım gönderilmezse Babu’l-Mendeb Boğazı’nı kapatırıq” çağrısından sonra, bugün Yemen’in baskısı Allah’ın yardımıyla sonuç verdi. Bu, tarihi bir ders ve ibrettir ki: Eğer Allah yolunda kararlı olursan, Allah senin için aklına bile gelmeyecek bir yol açar. Eğer biz de düşmanımıza karşı Yemen gibi cesurca ve dünyanın karşısında dik durarak hareket etsek, hiç şüphesiz düşman geri adım atar. Yemen, Mısır’ı gemileri hedef almakla tehdit etmişti ve Mısır da Yemen’in kimseyle şaka yapmadığını biliyordu.Gökhan Şaşi 26.07.2025

5.İklim Değişimi ile Mücadele.29

Halil El Hayye: Karadan Ve Denizden Gazze'ye Doğru Harekete Geçin

Hamas liderlerinden Halil el-Hayye, Gazze'de açlık ve katliamlar sürerken, işgalci israil ile müzakerelere devam etmenin bir anlamı olmadığını söyledi.

Hamas lideri Hayye, Hamas'ın Telegram hesabından yayınlanan video mesajında, Gazze'deki saldırılar ve ablukaya, işgalci israil ile yürütülen müzakerelere dikkat çekti, Arap ve Müslüman ülkelere, israille siyasi ve ticari ilişkilerini kesme çağrısı yaptı.

Hamas olarak Gazze'ye yönelik savaşın sona ermesi için 22 aydır zorlu müzakereler yürüttüklerini ve ellerinden gelen tüm esnekliği gösterdiklerini kaydeden Hayye, Katar'ın başkenti Doha'daki son müzakere turunda da özellikle esirler, israilin Gazze'den çekilmesi ve yardımların girişi konularında net bir ilerleme katettiklerini ve israilden de olumlu yanıtlar aldıklarını ifade etti.

Bu ilerlemeye rağmen israilin, ABD Başkanı Donald Trump'ın Orta Doğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff'un desteğiyle müzakere turundan çekildiğini ifade eden Hayye, israilin bunu yaparken de sözde yardım dağıtım noktalarında insanları öldürerek ve Refah'ta insani yardım kenti kurarak Filistinlileri zorla göçe hazırladığını dile getirdi.

Hayye, "Abluka, açlık ve soykırım sürerken müzakerelere devam etmenin bir anlamı yok. İlaç ve gıdanın derhal ve Filistin halkının onurunu zedelemeyecek bir şekilde bölgeye girmesi müzakerelere devam etmenin bir anlamı olduğunu gösteren tek şeydir. Filistin halkının, İsrail'in müzakere oyunlarının kurbanı olmasına izin vermeyeceğiz." dedi.

Havadan indirilen yardımları da kabul etmediklerini söyleyen Hayye, bunun kamuoyunun gözlerinin boyanması anlamına geldiğini, bu konuda atılacak gerçek adımın, sınır kapılarının açılması olduğunu dile getirdi.

Arap ve İslam ülkelerine seslenen Hayye, "karadan ve denizden Gazze'ye doğru harekete geçme, İsrail büyükelçiliklerini kuşatma ve İsrail ile siyasi ve ticari ilişkileri kesme" çağrısı yaptı. Welayet News  28.07.2025

5.İklim Değişimi ile Mücadele.30

Devrim Muhafızları: Füze operasyonları devam etseydi İsrail yoktu.

İslam Devrimi Muhafızları Ordusu, İran’ın askeri gücü, liderlik rehberliği ve ulusal birliği sayesinde İsrail’in 12 günlük saldırısını püskürterek İsrail'in stratejik hesaplarını bozduğunu ve yeni tehditlerin etkisiz kaldığınııkladı.

YDH- İslam Devrimi Muhafızları Ordusu, İslam Cumhuriyeti'nin İsrail rejiminin 12 günlük saldırısı sırasında gösterdiği caydırıcı ve taarruzi gücün, İsrail'in tüm hesaplarını bozduğunu açıkladı.

Devrim Muhafızları Sözcüsü Tuğgeneral Ali Muhammed Naini, Pazar günü yaptığı açıklamada, “Siyonist rejim 12 günlük dayatılmış savaşta şaşkına döndü ve İran Silahlı Kuvvetleri’nin füze operasyonları devam etseydi, bugün bu rejimden geriye hiçbir şey kalmazdı” dedi.

İsrail’in askeri işlerden sorumlu bakanının İran’a yönelik söylemlerini psikolojik savaş taktiği olarak nitelendiren Naini, İran Silahlı Kuvvetleri’nin yeteneklerini daha da artırmak için hiçbir fırsatı kaçırmadığını vurguladı.

Sözcü, İsrail'in şimdilerde İran’a yönelik anlamsız saldırı tehditleriyle ülkedeki kamu düzenini bozmayı hedeflediğini ancak bu tehditlerin İslam Cumhuriyeti’nin hem sert hem de yumuşak gücünü zaten test ettiğini belirtti.

Naini, İran’ın yumuşak gücünün, ''İslam Devrimi Lideri Ayetullah Seyyid Ali Hamenei'nin hikmetli rehberliği, halkın dini inançları ve ulusal birliği temelinde düşmanın planlarını boşa çıkardığını'' kaydetti.28.07.2025

5.İklim Değişimi ile Mücadele.31

Suudiler öncülüğünde 'iki devletli çözüm' aldatmacası genişletiliyor

Suudi Arabistan öncülüğünde yayılan iki devletli çözüm aldatmacası, Filistin’in uluslararası tanınması iddiasıyla maskelenirken, İsrail’in bölgeden çıkarılmasıyla sağlanacak kalıcı ve adil barış umutlarının önünde yeni siyasi illüzyonlar hazırlıyor.

Filistin Başbakanı Muhammed Mustafa, Suudi Arabistan’ın uluslararası arenada Filistin Devleti’nin tanınması sürecine öncülük ettiğini belirtti. Son olarak Fransa’nın da Filistin’i resmen tanıdığını hatırlatan Mustafa, ''bu gelişmenin iki devletli çözüm ve bölge barışı için önemli olduğunu'' vurguladı.

Suudi Arabistan ve Fransa, Pazartesi günü New York’taki BM Genel Merkezi’nde iki devletli çözüm konulu bakanlar konferansı düzenleyecek. Konferans, Filistin Devleti’ne giden yol haritasını belirlemeyi amaçlıyor.

Suudi Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Farhan, ''konferansın Suudi Arabistan’ın Filistin davasına verdiği desteğin göstergesi olduğunu ve 1967 sınırları ile Doğu Kudüs’ün başkent kabul edildiği adil bir barış için çalıştıklarını'' iddia etti.

2024 yılında dokuz ülke Filistin’i tanırken, bu sayının önümüzdeki dönemde beş Avrupa ülkesinin katılımıyla artması bekleniyor. Filistin heyetine Başbakan Mustafa liderlik edecek.

Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot da konferansta diğer ülkeleri Filistin’i tanımaya çağıracaklarını açıkladı. Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ise BM Genel Kurulu’nda Eylül ayında bu tanımayı resmileştireceklerini duyurmuştu.

Öte yandan, Lübnan'daki direniş Hizbullah, iki devletli çözüm gibi siyasi planları, işgalcilere meşruiyet kazandıran bir aldatmaca olarak değerlendirirken silahlı direniş, Filistin davasının vazgeçilmez ve gerçek çözüm yolu olmayı sürdürüyor.28.07.2025

5.İklim Değişimi ile Mücadele.32

İlhanlı hükümdarı Olcayto,

sünni mezhebindendir ama mezhepler arasındaki farkları anlama mukabilinden Şii ve Sünni alimleri saraya davet ederek münazara yaptırmak ister.

Sünni fırkaların alimleri toplanıp gelirler ve Şii'leri temsilen de Allame Hilli saraya gelir.

Allame geldiğinde herkes toplanmıştır ve ayakkabıları da salonun dışındadır.

Allame kendi ayakkabısını alarak salona girer, selam verir ve oturur. Oradakiler şaşkınlıkla sorarlar; "Herkes ayakkabısını kapıya bırakmış, sen neden yanına aldın?"

O da cevaben

"Ben duydum ki hanefiler peygamber zamanında ayakkabıları çalıyorlarmış, ben de güvenemedim ve yanıma aldım." der.

İnsanlar gülüşür ancak Hanefi büyüğü hemen atılır ve "Yalan söylüyorsun, zira peygamber zamanında mezhebimiz yoktu!" der.

Allame cevaben

"Doğru söyledin, ben şafiilerle karıştırmış olmalıyım." deyince bu kez dönemin Şafii Alimi kalkar ve "Sen yalancısın!" diyerek aynı cevabı verir.

Allame aynı zannı Hanbeli ve Maliki'ye de isnat eder.

Onlar da inkar edince ve peygamber zamanında mezheplerinin olmadığını söyleyince,

Allame Hilli,

"Evet, sizin mezhep ve fırkalarınız peygamber zamanında yoktu ve sonradan ortaya atıldınız.

Ancak biz Şiiler her dönemde var idik. Şimdi münazaraya başlayabiliriz." Der.

Münazara sonunda,

dönemin farklı farklı sünni alimleri mağlup olmuş ve Olcayto Sünnilikten Şiiliğe geçmiştir. Ezana "Eşhedû Enne Aliyyen Veliyyullah" ibaresi eklenmiştir ve Hutbeler 14 masumu selamlayarak okunmaya başlanmıştır…

Ali 24.07.2025

5.İklim Değişimi ile Mücadele.33

Biz İran’a hizmet edecek islam değil,

İslam’a hizmet edecek bir İran istiyoruz.

İslam’ın hizmetin de olmayan İran‘dan bize ne. Musa Kazim İhtiyaci @musakazimihtiya 28.07.2025

5.İklim Değişimi ile Mücadele.34

Amerikalı fizikçi:

Bana göre İran, bugünden itibaren ilan edilmemiş bir nükleer askeri güç olarak kabul edilmeli. Askeri düzeyde zenginleştirilmiş uranyum üretme yeteneklerini kanıtladılar.Gündem Analiz. 26.07.2025

5.İklim Değişimi ile Mücadele.35

Yemen'in Mısırı Eğer Refah Sınır kapısını açmazsa Kızıldeniz de Mısır gemilerinin geçişine izin vermeyeceği tehdidinden sonra, bu sabah Mısır'dan Gazze'ye bir dizi yardım kamyonu giriş yapmaya başladı...Gündem Analiz 27.07.2025

5.İklim Değişimi ile Mücadele.36

Lübnan

"ABD elçisi Tom Barrack, Hizbullah silahlarını elinde tuttuğu sürece Lübnan'ın açıklamalarının yeterli olmayacağını belirtti." ‼️Oysa herkes biliyor: Hizbullah'ın silah bırakması, İsrail’in ve HTŞ teröristlerinin Lübnan’a girmesi demektir. Ve ne yazık ki, Lübnan'ı siyonist projelere ortak etmek isteyen işbirlikçi planlar masada!

Not: Onursuz alçaklar bunu rüyalarında bile göremezler! Hangi beyinsiz kafayla bu hayali kuruyorlarsa... Kahrolsun Amerika ve işbirlikçileri... Gökhan Şaşi 28.07.2025

5.İklim Değişimi ile Mücadele.37

Yerin ve göğün onuru Yemen, çıtayı bir kez daha yükseltti.
Siyonist İsrail ile ticaret yapan herhangi bir şirkete ait gemilerin, hangi millete ait olduğuna veya nereden gelip nereye gittiğine bakılmaksızın hedef alınacağını ilan ettiler. Bu gerçekten bambaşka bir seviye...SagebetuLlah Nazer 28.07.2025

5.İklim Değişimi ile Mücadele.38

Gazze'de 147 Kişi Açlıktan Şehit Oldu

Siyonist İsrail'in kıtlığı dayattığı Gazze Şeridi'nde son 24 saatte 1'si çocuk 14 Filistinlinin daha açlıktan şehit oldu, açlık nedeniyle şehit olanların sayısının 147'ye çıktığı bildirildi.

Filistin Sağlık Bakanlığı Genel Müdürü Munir el-Burş, X hesabından yaptığı paylaşımda, Gazze'de açlıktan şehit olanlara ilişkin bilgi verdi.

"Gazze'de açlık can almaya devam ediyor." diyen Burş, son 24 saatte 1'si çocuk 14 kişinin daha açlık kaynaklı şehit olduğunu aktardı.

Burş, Gazze'de açlıktan şehit olanların sayısının 88'i çocuk 147'ye yükseldiğini kaydetti.

Gazze'de açlıktan hayatını kaybeden Filistinlilere işaret eden Burş, "Bu sayılar sadece bir istatistik veri değil; vicdan sahibi olan herkes için bir yardım çığlığıdır." ifadesini kullandı.

Burş, İsrail'in yardım girişini engellemesine vurgu yaparak, "Açlık, Gazzeli çocukları dünyanın gözü önünde katlederken; bebek maması ve yiyecek ise kilometrelerce uzakta. Bu sessizlik ne kadar sürecek?" ifadelerine yer verdi.

İsrail'in ablukasına işaret eden Burş, "Bu abluka tam bir soykırıma dönüşmeden önce Gazze'de kalan canları kurtarın." şeklinde yardım çağrısı yaptı.

Siyonist İsrail'in saldırıları ve insani yardım girişini kısıtlayan sıkı kuşatması altındaki Gazze Şeridi, açlığın yayıldığı, su, ilaç, tıbbi gereçler ve hijyen malzemesinin bulunamadığı insani felaketi yaşıyor.

Başta çocuklar olmak üzere, Gazze Şeridi'nde açlık nedeniyle ölümler artıyor. Yerel ve uluslararası çevreler İsrail'in "açlığı ve susuzluğu silah olarak" kullandığını belirtiyor. Sivil altyapıyı da tahrip ederek Gazze'nin yüzde 88'ini yıkan soykırımcı İsrail ordusu, sürgün emirleriyle yerinden ettiği Filistinlileri sık sık barındıkları bölgelerde hedef alıyor.

Nüfusu yaklaşık 2,3 milyon olan Gazze'de İsrail saldırıları ve sürgün emirleriyle yerinden edilenlerin sayısının 2 milyona ulaştığı, çok sayıda kişinin defalarca yerinden edildiği belirtiliyor. Temel malzemelerden yoksun bir şekilde yerinden edilen Filistinliler, derme çatma çadırlarda veya aşırı kalabalıklar içinde hijyen malzemelerinin eksikliğinde lavaboların bile yetersiz olduğu, bulaşıcı hastalıkların yayıldığı okullarda hayatta kalmaya çalışıyor.

Katil İsrail ordusu ise günlük düzenlediği saldırılarla yerinden edilenlerin çadırları ve barındığı sivil noktaları bombalıyor.

Siyonist İsrail'in Gazze Şeridi'ne 7 Ekim 2023'ten bu yana düzenlediği saldırılarda en az 59 bin 821 Filistinli şehit oldu, 144 bin 851 kişi de yaralandı.Rasthaber 29.07.2025

5.İklim Değişimi ile Mücadele.39

Yemen.

Halen siyonist İsrail’le ticaret yapan, yük taşıyan gemileriniz varsa, ister Türk, ister Arap şirketi olun, Yemen’in hedefindesiniz.
Allah’tan korkmuyorsunuz, anladık. Rezaletten de utanmıyorsunuz, o da tamam. Ama hiç değilse ülkenizin onurunu daha fazla ayaklar altına almayın. Sagbetullah Naser 28.07.2025

5.İklim Değişimi ile Mücadele.40

Ürdün Ve BAE, Gazze Kuşatmasına Ortak Oluyor

Ürdün ve BAE, Gazze’de açlıkla mücadele eden halka sembolik düzeyde yardım atarak, İsrail işgalinin kuşatmayı sürdürmesine yardımcı oluyor.

Hava yoluyla yardım bırakma yönteminin başarısızlığı ve tehlikelerine yönelik küresel eleştirilere rağmen, Birleşik Arap Emirlikleri ve Ürdün yeni bir yardım operasyonu düzenledi. Gazze’ye yönelik kuşatmayı kırmak ya da soykırımı durdurmak adına somut bir adım atmayan bu iki ülke, İsrail işgal güçleriyle koordinasyon içinde hareket etti. Pazartesi günü gerçekleştirilen operasyon kapsamında Gazze Şeridi’ne bir kez daha sözde insani yardım sevkiyatı yapıldı.

Soykırıma katılan İsrail işgal ordusuna göre, yardım kapsamında 20 palet malzeme Gazze’nin kuzey ve güney bölgelerine havadan indirildi. Operasyon, İsrail’in siyasi yönetimi tarafından yönlendirilirken, Sivil İşler Koordinatörü (COGAT) denetiminde yürütüldü. İsrail ordusu bu girişimi “insani müdahaleyi iyileştirme çabası” olarak tanımladı.

Ancak insan hakları savunucuları ve insani yardım uzmanları, bu tür uygulamaların yetersiz ve aldatıcı olduğunu belirterek, Gazze’deki kuşatma ve yıkımın sürmesine izin verirken yalnızca sembolik bir yardım görüntüsü sunduğunu ifade etti.

Yaklaşık 60.000 Filistinlinin öldüğü, büyük çaplı zorla yerinden edilmenin yaşandığı ve sağlık sisteminin yok edildiği Gazze’de halk, modern tarihin en ağır insani krizlerinden biriyle karşı karşıya.

İsabet oranı düşük olan ve siviller için tehlike oluşturan hava yoluyla yardım sevkiyatları, sürekli ve etkili yardım sağlama konusunda defalarca başarısız oldu. Pek çok durumda, düşen paletler yaralanma ya da ölüme yol açtı.

Bu arada, yardımlar çoğunlukla Filistinlilerin erişemeyeceği bölgelere, İsrail işgal güçlerinin bulunduğu noktalara bırakıldı. Bu durum, yapılan operasyonları işlevsiz hale getirdi.

Euro-Med İnsan Hakları İzleme Örgütü de Gazze Şeridi’ne yapılan havadan yardım bırakmalarının Filistinlilere yönelik yeni bir “aşağılamayı ve küçük düşürmeyi” temsil ettiğini bildirdi.

Örgüt, bu uygulamanın, yerleşimin yüzde 15’inden azına sıkışmış sivilleri tehlikeye attığını ve İsrail’in Gazze’deki Filistinlileri ortadan kaldırmayı amaçlayan “sistematik soykırım” çabasında, “kitlesel açlığı bir araç olarak kullanma politikasını” sürdürmeye hizmet ettiğini belirtti.(YDH) 29.07.2025

5.İklim Değişimi ile Mücadele.41

Hollanda'dan İsrailli bakanlar Ben-Gvir ve Smotriç'e giriş yasağı

Hollanda hükümeti, şiddete teşvik ve yasa dışı yerleşimleri destekledikleri gerekçesiyle İsrailli bakanlar Itamar Ben-Gvir ve Bezalel Smotriç'e ülkeye giriş yasağı getirdi.

Hollanda hükümeti pazartesi akşamı İsrailli bakanlar Itamar Ben-Gvir ve Bezalel Smotriç'e ülkeye giriş yasağı getirdiğini duyurdu.

Şiddete teşvik ve yerleşimciliği destekleme suçlamalarıyla alınan kararın ardından İsrail'in Lahey Büyükelçisi Modi Efraim'in de resmi uyarı görüşmesi için dışişleri bakanlığına çağrıldığı bildirildi.

Schengen bölgesinde "istenmeyen kişiler"

Hollanda Dışişleri Bakanı Caspar Veldkamp, kararın iki İsrailli bakanın yasa dışı yerleşimlerin genişletilmesi ve Filistinlilere karşı şiddete başvurulması yönündeki tekrarlanan açıklamaları neticesinde alındığını belirtti.

Veldkamp, bu açıklamaların Gazze Şeridi'nden zorla yerinden etme taleplerini de içerdiğini vurguladı. Bakan Veldkamp, Ben-Gvir ve Smotriç'in Schengen Bölgesi'nde "istenmeyen kişiler" listesine eklendiğini, bunun da fiilen Avrupa Birliği ülkelerinin çoğuna girişlerinin yasaklandığı anlamına geldiğini kaydetti. Veldkamp, "Netanyahu hükümetinin rotasını değiştirmesi için İsrail'e baskı yapmaya devam ediyoruz. Mevcut durum kabul edilemez ve savunulamaz," ifadelerini kullandı. Bakan ayrıca, Hollanda'nın ateşkes çabalarını ilerletmek amacıyla Hamas üzerindeki diplomatik baskıyı da artıracağını sözlerine ekledi.

Herzog ile Schoof arasında diplomatik kriz

İlgili bağlamda, İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog ile Hollanda Başbakanı Dick Schoof arasında yapılan telefon görüşmesinin ardından diplomatik kriz patlak verdi. Schoof, görüşme sonrası yayımladığı mesajda İsrail'in Avrupa araştırma programı Avrupa Ufku'na katılımının askıya alınmasını desteklediğini açıkladı. Başbakan ayrıca, İsrail hükümetinin Gazze Şeridi'ne insani yardım girişini engellemesi nedeniyle ek iktisadi adımlar atılabileceği imasında bulundu.

Schoof, İsrail'in Gazze'ye yardımları engellemeye devam ettiğinin kanıtlanması hâlinde Hollanda'nın Brüksel'de, özellikle ticaret alanında, daha fazla Avrupa çapında tedbir alınması için baskı yapacağını ifade etti.

Bu açıklamalara tepki gösteren Herzog, "Bu beyan, ne görüşmenin ruhunu ne de içeriğini yansıtıyor. Avrupa Birliği'nin, özellikle İsrail'in devam eden insani çabaları göz önüne alındığında, bu tür adımlar atması ağır hata olur," dedi.

Kasım 2024'te Uluslararası Ceza Mahkemesi, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu ve görevden alınan Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında Gazze'de savaş suçları işledikleri gerekçesiyle yakalama kararı çıkarmıştı. İsrailli yetkililer, mahkemenin bu kararını "eşi benzeri görülmemiş rezalet" olarak nitelendirmişti. 29.07.2025

5.İklim Değişimi ile Mücadele.42

“Nükleer Mesele Ve İnsan Hakları Bahane; Amerika, İran’ın Gücünden Rahatsız”

İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamenei, 12 günlük savaşta şehit olanların kırkıncı günü vesilesiyle düzenlenen törende yaptığı konuşmada, Amerika’nın ve küresel istikbarın İran’a yönelik düşmanlığının asıl sebebinin, İran halkının dinine bağlılığı, bilimdeki ilerlemeleri ve Kur’an ile İslam’ın gölgesindeki birliği olduğunu vurguladı.

Tören, bugün İmam Humeyni Hüseyniyesi’nde şehitlerin aileleri, halkın farklı kesimleri ve bazı yetkililerin katılımıyla düzenlendi.

İmam Hamanei bu törende yaptığı konuşmada, söz konusu savaşın İran İslam Cumhuriyeti’nin iradesi ve kudretinin ortaya çıkmasına ve temel direklerinin benzersiz sağlamlığının gözler önüne serilmesine vesile olduğunu belirterek şu ifadelerde bulundu: “Düşmanların asıl düşmanlığı, milletimizin imanına, bilgisine ve birliğine yöneliktir. Milletimiz Allah’ın yardımıyla imanını güçlendirme ve çeşitli bilim dallarını geliştirme yolunu asla bırakmayacaktır ve düşmanın gözlerini kör edecek şekilde İran’ı en yüksek seviyeye taşıyacaktır.”

İmam Hamanei, savaşta şehit düşen askeri komutanlar, bilim insanları ve değerli halk için tekrar taziyelerini sunarak şunları söyledi: “Milletimiz, bu 12 gün boyunca elde ettiği büyük onurların yanı sıra, kararlılığını, azmini ve güçlü iradesini tüm dünyaya gösterdi, öyle ki herkes İran İslam Cumhuriyeti’nin kudretini yakından hissetti.”

İmam Hamanei, bu savaşın bir başka özelliğinin, İran İslam Cumhuriyeti’nin benzersiz sağlam temellerinin tezahürü olduğunu belirterek şu ifadelerde bulundu: “Bu tür olaylar bizim için yeni değil. İran İslam Cumhuriyeti, 46 yıllık tarihinde, sekiz yıllık dayatılmış savaşın yanı sıra, defalarca darbe, askeri, siyasi ve güvenlik fitneleri, hatta zayıf karakterli kimselerin milletin karşısına çıkarılması gibi komplolarla karşı karşıya kaldı ve düşmanın bütün bu tuzaklarını boşa çıkardı.”

İmam Hamenei, İran İslam Cumhuriyeti’nin temelini “din” ve “bilim” olarak niytelendirerek şunları söyledi: “Halkımız ve gençlerimiz bu iki temele dayanarak düşmanı farklı alanlarda geri çekilmeye mecbur bıraktılar ve bundan sonra da aynı şekilde devam edecekler.”

İmam Hamanei, küresel istikbarın ve başta Amerika’nın İran İslam Cumhuriyeti’ne düşmanlığının asıl sebebinin ne olduğunu açıklayarak şunları vurguladı:

“Onların nükleer mesele, zenginleştirme ve insan hakları diye öne sürdükleri şeyler bahanedir. Asıl sebep, İran İslam Cumhuriyeti’nin farklı bilimsel, insani, teknik ve dini alanlarda ortaya koyduğu yeni söylem ve sahip olduğu yeteneklerdir.”

İmam Hamenei,

İran halkının iman ve bilim yolunu bırakmayacağını vurgulayarak şunları söyledi:

“Biz dinimizi güçlendirme, farklı bilim dallarını geliştirme ve derinleştirme yolunda büyük adımlar atacağız ve düşmanın gözlerini kör ederek İran’ı en yüksek ilerleme ve onur seviyesine ulaştıracağız.” Rasthaber 29.07.2025

5.İklim Değişimi ile Mücadele.43

Sudani: Türk Güçlerinin Irak'ta Kalması İçin Gerekçe Kalmadı

Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani, barış ve savaş kararının sadece hükümetin sorumluluğunda olduğunu belirterek ülkede güvenlik istikrarı sağlandığı için hiçbir tarafın silah taşımasına gerekçe olmadığını ifade etti.

Associated Press haber ajansına mülakat veren Sudani, Türkiye'nin PKK ile barış anlaşması imzalamasının ardından Türk güçlerinin Irak topraklarını terk etmesi gerektiğini söyledi.

"Silahın tekeli devlette olmalı"

Sudani, "Hiçbir tarafın barış ya da savaş kararına el koymasına izin vermeyeceğiz," diyerek bu kararın anayasa ve yasalar çerçevesinde, dini mercilerin, siyasi güçlerin ve Irak halkının desteğiyle hükümete ait olduğunu vurguladı.

Silahın devlet tekelinde olmasının hükümet programının bir parçası olduğunu ve güvenliğin devamlılığı için temel bir dayanak teşkil ettiğini kaydetti.

Bu bağlamda Halk Seferberlik Güçleri (Haşd Şabi) yasasının, hükümetin benimsediği kurumsal güvenlik reformu kapsamında yer aldığını ve güvenlik kurumlarının inşası çıkarına olduğunu belirtti.

Sudani ayrıca hükümetin Uluslararası Koalisyon ile ciddi ve sorumlu diyalog yürüttüğünü ve koalisyonun görevine Eylül 2026'da son verilmesi konusunda anlaşmaya varıldığını dile getirdi.

"Petrol sahalarına yönelik saldırılar terör eylemidir"

Başbakan Sudani, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi'ndeki (IKBY) petrol sahalarına, Kerkük Havalimanı'na ve Beyci rafinerilerine yönelik saldırıları "milli ekonomiyi hedef alan terör eylemi" olarak nitelendirdi.

Sudani, hükümetin çabalarının, şirketlerin faaliyet göstermesi için cazip ortam sağlamaya odaklandığını ifade etti.

"Türk güçleri Irak'ı terk etmeli"

Sudani, Türkiye hükümetinin PKK ile barış anlaşması imzalamasına atıfta bulunarak, "Artık Türk güçlerinin varlığı için gerekçe kalmamıştır ve Irak topraklarını terk etmelidirler," dedi. Welayet News 29.07.2025

5.İklim Değişimi ile Mücadele.44

İslam Cumhuriyeti, Ülkenin Temellerinin Sağlamlığını Dünyaya Gösterdi

İslam Devrimi Lideri İmam Hamanei, “İslam Cumhuriyeti, ülkenin ve sistemin temellerinin benzersiz sağlamlığını dünyaya gösterdi.

İran İslam Devrimi Lideri İmam Hamenei tarafından, İmam Humeyni (r.a) Hüseyniyesi'nde şehit aileleri, halkın çeşitli kesimleri ve bazı yetkililerin katılımıyla, İran halkına karşı yürütülen 12 günlük dayatılmış savaşın şehitleri için anma töreni düzenlendi.

İslam Cumhuriyeti, ülkenin temellerinin eşsiz sağlamlığını dünyaya gösterdi

İslam Devrimi Lideri İmam Hamanei, bu törende yaptığı konuşmada, son zamanda şehit düşen komutanlar, bilim insanları ve sivil halkın yakınlarına tekrar başsağlığı dileyerek, “İran milleti, bu 12 günde elde ettiği ve bugün tüm dünyanın itiraf ettiği büyük onurlara ek olarak, gücünü, direncini, azmini, iradesini dünyaya gösterdi. Öyle ki herkes İslam Cumhuriyeti’nin kudretini yakından hissetti” dedi.

Küresel istikbarın İslam Cumhuriyeti’ne karşı asıl düşmanlığının sebebi İran halkının birleşmesidir

İmam Hamenei, başta cani ABD olmak üzere küresel istikbarın İslam Cumhuriyeti’ne karşı asıl düşmanlığının sebebinin İran halkının Kur’an ve İslam’ın gölgesi altında birleşmesi ve dini ile ilmini sahiplenmesi olduğunu belirtti.

Devrim Lideri, “Onların (düşmanlar) nükleer mesele, zenginleştirme ve insan hakları gibi konuları öne sürmeleri bahane; esas öfke ve muhalefet sebepleri, İran İslam Cumhuriyeti’nin çeşitli bilimsel, insani, teknik ve dini alanlarda ileri sürmüş olduğu yeteneklerdir” ifadelerinde bulundu.

İran’ı ilerlemenin zirvesine ulaştıracağız

İmam Hamenei, İran milletinin Allah’ın izniyle dininden ve ilimden vazgeçmeyeceğini vurgulayarak, “Biz, dinimizi güçlendirme ve çeşitli bilim dallarımızı yayma ve derinleştirme yolunda büyük adımlar atacağız ve düşmanın gözleri kör olsun; İran’ı ilerleme ve onurun zirvesine ulaştıracağız” diye kaydetti. Welayet News 29.07.2025

5.İklim Değişimi ile Mücadele.45

“Kurtuluş Hareketleri”nden yeni sömürgeciliğe karşı direniş çağrısı

Altı Afrika ülkesinden “Kurtuluş Hareketleri”, Johannesburg’da düzenlenen toplantıda Batı müdahalesine karşı direniş ve Afrika’nın birliği çağrısında bulundu; liderler, yeni sömürgeciliğe karşı mücadele kararlılıklarını yineledi.

Altı Afrika ülkesini temsil eden “Kurtuluş Hareketleri”, Afrika ülkeleri arasında daha büyük bir dayanışmayı ve Batı müdahalesine karşı direnişi teşvik etmek amacıyla Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde bir araya geldi.  Hareketler, dış güçlerin Afrika ülkeleri arasında bölünmeler yaratmaya ve kıta üzerindeki ekonomik kontrolü yeniden ele geçirmeye çalıştığı yönündeki endişelerini dile getirdi.

Hafta sonu boyunca Johannesburg’un Kempton Park bölgesi, Kurtuluş Hareketleri sonrasında kendi ülkelerinde iktidar partisi haline gelen birçok Afrika devlet başkanının katıldığı bir toplantıya ev sahipliği yaptı. Toplantı sırasında liderler, kurtuluş mücadelelerine yaptıkları tarihsel katkıları değerlendirdiler ve kıtasal birlik taahhütlerini yinelediler. Ayrıca, yeni sömürgeciliğe karşı demokratik ilerlemeyi koruma ve Afrika genelinde yaşam standartlarını yükseltmeye yönelik kalkınmayı ilerletme kararlılıklarını teyit ettiler.

Sömürgeci Batı, Afrika’yı bölmeye çalışıyor

Toplantıya katılan ve kendi ülkelerini temsilen devlet başkanları düzeyinde yer alan partiler, ekonomik yaptırımlar veya diğer baskıcı tedbirler yoluyla kıta üzerindeki hakimiyetlerini yeniden tesis etmeye çalışan sömürgeci güçlerin girişimlerine karşı direnme sözü verdi.

ABD Başkanı Donald Trump tarafından uygulanan son yaptırımlara tepki gösteren Zimbabve Devlet Başkanı Emmerson Mnangagwa, yabancı güçlerin uzun süredir, Kurtuluş Hareketlerini bölgedeki siyasi arenadan silmeye yönelik gündemlerini ısrarla sürdürdüğünü belirtti.

Mnangagwa, “Ancak bizler için en büyük öğretici olan zengin kurtuluş tarihimizden cesaret almalıyız. Daha iyi bir gelecek umudunu Kurtuluş Hareketlerine bağlayan milyonlarca insan, bizler için bir ilham kaynağı olmalıdır.” dedi.

Mnangagwa, Kurtuluş Hareketinin, sömürge yönetimini alt eden aynı kararlılığı ve gücü bir kez daha kullanması gerektiğini vurguladı. Ayrıca, kararlı bir ifadeyle, geçmişte nasıl galip geldilerse, sarsılmaz birlik ve yok edilemez dayanışma sayesinde bundan sonra da tekrar tekrar galip geleceklerini ifade etti. Bu birlik ve dayanışma, kaçınılmaz bir zaferin garantisi olarak nitelendirildi.

Kurtuluş karşıtı unsurlar Afrika’nın bağımsızlığını aşındırmak istiyor

Namibya Devlet Başkanı ve SWAPO lideri Netumbo Nandi-Ndaitwah, tarihsel olarak kurtuluşa karşı olan unsurların hâlen faaliyet gösterdiğini söyledi. Bu unsurların, Afrika’nın bağımsızlık hareketlerinin kazanımlarını aşındırmak amacıyla koordineli ekonomik baskılar, siyasi manipülasyonlar ve diplomatik manevralar kullandığını ifade etti. Nandi-Ndaitwah, bu dış güçlerin hâlâ böl-yönet taktiklerini uygulamaya devam ettiğini ve sistematik şekilde Afrika’nın kaynaklarını yağmalayarak kendi ülkelerini zenginleştirmeye çalıştıklarını vurguladı.

Ramaphosa: Teslimiyet değil, kapsamlı özgürlük

Güney Afrika Devlet Başkanı Cyril Ramaphosa, Kurtuluş Hareketlerinin sömürgeci egemenliği kaçınılmaz bir kader olarak kabul etmemesi gerektiğini vurguladı. Ramaphosa ayrıca, apartheid, ırkçılık, sömürgeci baskı ve sistematik nefreti ortadan kaldırmaya yönelik küresel mücadelenin, Afrika Birliği Kurtuluş Komitesi’nin (OAU Liberation Committee) yanı sıra ilerici diaspora toplulukları ve uluslararası müttefiklerden gelen hayati destekle büyük ölçüde güçlendiğini belirtti.

Ramaphosa, toplanan delegelere hitaben yaptığı konuşmada, verdikleri tarihsel mücadelenin sadece siyasi egemenliği elde etmekle sınırlı olmadığını belirtti. Bu mücadelenin, ekonomik kendi kaderini tayin hakkı, kültürel yeniden doğuş, entelektüel özgürlük ve kapsamlı bir sosyal dönüşümle tamamlanan bir özgürleşme süreci olduğunu ifade etti. 29.07.2025

5.İklim Değişimi ile Mücadele.46

Hizbullah: Silahsızlandığımızı rüyanızda bile göremezsiniz

Hizbullah milletvekili Hüseyin Cişşi, direnişin zorla silahsızlandırılmasının mümkün olmadığını belirterek, bu konudaki söylemlerin yumuşatılması gerektiğini vurguladı. Cişşi, direnişin silahlarının ancak Lübnan'ı savunabilecek ve İsrail'i caydırabilecek güçlü bir devlet kurulduğunda teslim edilebileceğini ifade etti.

YDH - Hizbullah'ın Lübnan Meclisi’ndeki Direnişe Vefa İttifakı milletvekili Hüseyin Cişşi, direnişin silahlarının zorla alınmasının "ne gerçekleşebileceğini ne de hayal edilebileceğini" belirterek, bu konudaki söylemlerin tonunun yumuşatılması çağrısında bulundu.

Cişşi, silahların teslim edilmesinin tek şartının, ülkeyi savunabilecek ve düşmanı caydırabilecek güçlü bir devletin kurulması olduğunu vurguladı.

Güney Lübnan’daki Dıb’al beldesinde Hizbullah’ın hayatını kaybeden iki direnişçisi için düzenlenen anma töreninde konuşan Cişşi, direnişin silahsızlandırılması konusunun farklı niyetlerle gündeme getirildiğini söyledi.

"Silahlar ancak güçlü bir devlet kurulduğunda teslim edilir"

Bazılarının, direnişin silahlarını teslim etmesi karşılığında İsrail'in Lübnan’a saldırmasını engelleyecek bir güç ya da teminat mekanizması önerdiğini belirten Cişşi, "Bu konuyu iyi niyetle gündeme getiren de var, kötü niyetle manipüle etmeye çalışan da... Ancak biz, İmam Musa Sadr’dan bu yana hep halkını koruyan, haklarını savunan güçlü ve adil bir devletin kurulmasını savunduk; bugün de aynı noktadayız," diye konuştu.

Cişşi, bu konudaki tutumlarının net olduğunu şu sözlerle ifade etti:

"Bu konuda ister iyi niyetli olsun ister kötü niyetli, herkese söylüyoruz: Bu silahlar ancak güçlü bir devlet kurulduğunda, bu ülkeyi savunabilecek, düşmanı caydırabilecek ve halkımıza yönelik günlük İsrail saldırılarını durdurabilecek bir otorite var olduğunda teslim edilir. Aklı başında hiç kimse, bu kadar zalim ve ilkesiz bir dünyada elindeki savunma gücünden vazgeçmez. Her gün Gazze’de yaşananlar bunun en açık kanıtıdır."

"Mevcut devletin imkânları yetersiz"

Silahın yalnızca halkını ve vatandaşlarını koruyabilecek, düşmanı caydırabilecek güçlü bir devletin elinde olması gerektiğini savunduklarını dile getiren Cişşi, "Devleti ihmalkâr olmakla suçlamıyoruz, ancak mevcut devletimizin imkânlarının bu düşmanla yüzleşmek ve saldırılarını engellemek açısından yetersiz olduğunu söylüyoruz," ifadelerini kullandı.

Lübnan'ın diplomatik imkânlarının tek başına yeterli olmadığını vurgulayan Cişşi, sözlerini şöyle tamamladı:

"Düşmanın saldırılarını engelleyebilecek ve onu caydırabilecek bir güç temeline dayanmayan her türlü söz, boş ve değersizdir, sahibine iade edilir. Bazıları, Lübnan’ın diplomatik imkânlara ve iyi uluslararası ilişkilere sahip olduğunu söylüyor. Ancak ateşkesin üzerinden sekiz ay geçmesine rağmen, Lübnan bu ilişkiler aracılığıyla ne saldırıları durdurabildi ne de katliam, yıkım ve günlük saldırıları engelleyebildi." 30.07.2025

5.İklim Değişimi ile Mücadele.47

Naim Kasım: “Son Neferimiz Hayatta Olduğu Sürece Teslim Olmayacağız”

Hizbullah Genel Sekreteri Şeyh Naim Kasım, Çarşamba akşamı, Hizbullah’ın üst düzey komutanlarından Şehit Fuad Şükri’nin (Seyyid Muhsin) şehadetinin birinci yıldönümü vesilesiyle düzenlenen anma töreninde bir konuşma yaptı. Güney Lübnan’da gerçekleşen bu törene çok sayıda siyasi, askeri ve halk temsilcisi katıldı.

Kasım konuşmasına şöyle başladı:

“Bu özel tören, Şehit Fuad Şükri’yi onurlandırmak için düzenlenmiştir; konuşmamın sonunda Lübnan’daki siyasi gelişmeleri de ele alacağım.”

Kasım, Şehit Fuad’ın 1982’den önce on mücahitten oluşan bir grupla birlikte İsrail rejimiyle savaşmak için yemin ettiğini, bu yolda 35 yıl boyunca sebat ettiğini, grubun dokuz üyesinin şehit olduğunu ve kendisinin yıllarca ‘şehitlik kervanına katılmayı’ beklediğini aktardı.

“O, İmam Humeyni’ye gönülden bağlı, İslam Devrimi’ne iman etmiş bir mümin idi; Hizbullah’ın kurucu komutanlarındandı.”

“Fuad Şükri, 1982 sonrasında Hizbullah’ın ilk askeri sorumlusuydu. Direnişin askeri ve cihadi yapısının temellerini atanlardan biriydi.”

“Seyyid Muhsin, Kafra ve Yater savaşlarını komuta etti, deniz gücünü kurdu, Amerikan kültürel saldırılarına karşı direnişin kültürel stratejilerini tasarladı.”

“2006’daki 33 Gün Savaşı’nda tüm çatışma boyunca harekât merkezinden ayrılmadı; Güney’in kurtuluşunda ve direnişin zaferinde kilit rol oynadı.” “İşgalciye karşı mücadeleye bağlılığı, onun şehadetiyle taçlandı. Sarsılmaz inancı, sabrı ve adanmışlığı ona bu büyük makamı kazandırdı.”

Kasım, ayrıca Şehit Fuad’ın halka yakın, düşünsel ve manevî derinliği olan bir lider olduğunu vurguladı:

“O, halkla birlikteydi. Aşura merasimlerine katılır, göğsünü döver, gözyaşı dökerdi. Hazreti Fatıma ve İmam Hüseyin’e derin bir bağlılığı vardı.”

“Rabbim onu rahmetiyle kuşatsın, onu şehitler ve salihlerle beraber eylesin. Şehadetini ailesine, dostlarına, Hizbullah’a, Veliyy-i Emr’e ve bu kutlu yola inananlara tebrik ve taziye ediyorum.”

“Gazze, teslim olmayacak”

Kasım, konuşmasının devamında Hamas liderlerinden şehit İsmail Haniye’yi de andı ve Filistin halkının direnişine selam gönderdi:

“Şehit komutan Haniye, Filistin milletinin önünü açan, ümmette diriliş meydana getiren bir direniş çizgisinin simgesidir.”

“Bugün Gazze, büyük bir fedakârlıkla direniyor. Kadınların, çocukların, çadırların bombalanması; yiyecek ablukası gibi vahşi suçlar İsrail ve ABD tarafından işlenmektedir. Ama bu millet teslim olmayacak.”

“Peki Araplar nerede? Dünya nerede? İnsan hakları nerede? Artık boş kınamalar yeter! Dünya, İsrail’e karşı sadece siyasi değil, gerekirse askeri adım atmalıdır.”

“Joseph Aoun’un seçimi, direnişin rolünü kanıtladı”

Kasım, yıllar süren siyasi kriz ve çöküşten sonra Joseph Aoun’un cumhurbaşkanı seçilmesine de değindi:

“Cumhurbaşkanının seçilmesi ve hükümetin kurulması sürecini direniş kolaylaştırdı. Bu da, direnişin devletin asli direklerinden biri olduğunu bir kez daha gösterdi.”

“Hizbullah hiçbir iç gruba karşı değildir. Direniş hattı ile devlet inşası birbirinden kopuk değildir; biz hem topraklarımızı özgürleştirmek hem de halk için devlet kurmak için çalışıyoruz.”

“Direniş, İsrail işgaline tepki olarak doğmuştur ve hiç kimsenin alanını daraltmamıştır. Ordu ve halk da bizimle sorumludur. Bu üç ayak (direniş, ordu, halk) ne kadar güçlü olursa, başarı da o kadar büyük olur.”

“Savaş sonrası Hizbullah zayıflamadı, aksine güçlendi”

“Bazıları savaş sonrası Hizbullah’ın cevap vermemesiyle zayıfladığını söyledi. Ama devletin sorumluluğu üstlenmesiyle mücadele artık ulusal bir görev haline geldi.” 

“Şehit cenazelerine katılım, seçim sonuçları, halkın dönüşü gibi gelişmeler direnişin dinamizmini ve gücünü ortaya koymuştur.”

“ABD ve İsrail saldırılar ve anlaşma ihlallerinde tamamen ittifak halindedir.”

“Hochstein açık güvence verdi, ama sonrasında ABD temsilcileri baskı ve tehditlerle Lübnan’da kriz çıkarmaya çalıştı. Asıl yapılması gereken, saldırıların durdurulmasıdır.”

“ABD Temsilcisi Tom Barrack, saldırıların genişletileceği tehdidinde bulundu, ancak Lübnanlı yetkililerin birleşik tepkisi onu şaşırttı.”

“İsrail silahsızlanmayı bekliyor”

“Devlet başkanları, saldırı devam ederken ülkeyi yeniden inşa edemez. Lübnan’a yardım etmek isteyenler, ekonomik ve altyapı desteği sağlamalıdır.”

“İsrail, direnişin silahsızlandırılmasını fırsat bilip sınırı aşmak, köyleri ele geçirmek istiyor. Güvenlik söylemi sahte, asıl hedefleri yayılmacılıktır.”

“ABD, Suriye’de de kargaşa yapıyor”

“Amerika, İsrail’e Suriye’de tam yetki vermiştir. Süveyda’daki çatışmaları körüklüyor, Alevilere yönelik katliamları teşvik ediyor.”

“Yeni Suriye yönetimini tanımıyorlar ve başka planlar peşindeler.”

“Silahsızlanma çağrısı İsrail’in çağrısıdır”

“Lübnan, varoluşsal bir tehditle karşı karşıya. DAEŞ ve İsrail gibi tehditler her mezhebi hedef alıyor. Mesele silah değil, ülkenin bekasıdır.”

“Sınırda süren tahribatlar ve köylülerin geri dönüşünün engellenmesi, güvenlik için değil, genişlemecilik içindir.”

“Biz açıkça söylüyoruz: Lübnan’ın İsrail’in bir parçası olmasına izin vermeyeceğiz. Bir tek nefesimiz kalsa bile teslim olmayacağız.”

“Silahımız İsrail’e karşıdır, iç meseleler için değildir. Bu devletin görevidir. Biz İsrail’i tanımıyoruz, onunla barış istemiyoruz.”

“Biz, onurumuz ve izzetimiz için canımızı feda ettik. Toprağımızın özgürlüğünü istiyoruz. Şehit olsak bile, zafer bizim olacaktır.”

“Direniş savunmadadır ama savunmamızın sınırı yoktur. Bazılarımız şehit olur, yerine yenileri gelir. Ama işgalci kalmayacak; biz kalacağız çünkü haklı olan biziz.”

“Bu şartlarda silahsızlanma çağrısı, İsrail’e karşı direnişin zayıflatılmasıdır. Bugünün önceliği silahsızlanma değil, yeniden inşadır.”

“Hizbullah devletin yanında sorumluluğunu yerine getirmiştir. Şimdi sıra devlette. Tüm imkânlarını İsrail’in saldırılarını durdurmak için kullanmalıdır.”

“Halka ‘silahınızı bırakın’ diyemem, çünkü o zaman İsrail sizi kolayca öldürür.”

“Devlet yeniden yapılanmayı da öncelik haline getirmelidir. Bu konuda birçok seçenek mevcuttur.”

“Ya egemenlik ve özgürlük, ya esaret”

“Önümüzde iki yol var: ya egemenlik ve özgürlük yolu ya da esaret ve vesayet yolu. Biz ilkini seçiyoruz.”

“Devletten beklediğimiz, kararlı bir şekilde ülkeyi savunması ve yeniden inşayı başlatmasıdır.” “Ulusal birlik korunmalıdır. Lübnan tüm halkının vatanıdır. Arap ülkelerinin dostlarına kapımız açık ama İsrail’e hizmet edenlere yer yoktur.” Rasthaber 30.07.2025

5.İklim Değişimi ile Mücadele.48

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

-

 

 

 

 

 

 

 

-